Kalem Suresi Türkçe Meali

  • Kalem  1: Nûn ve kalem, bir de satıra yazı yazdıkları şeyler hakkı için,
  • Kalem  2: Sen (Ey Rasûlüm, ikram edildiğin) Rabbinin (peygamberlik) nimeti ile bir mecnûn değilsin;
  • Kalem  3: Ve muhakkak sana tükenmez bir sevap var...
  • Kalem  4: Gerçekten sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.
  • Kalem  5: Yakında göreceksin, onlar da (akıbetlerini) görecekler;
  • Kalem  6: Hanginizmiş mecnûn...
  • Kalem  7: Muhakkak senin Rabbin, kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.
  • Kalem  8: O halde (Ey Rasûlüm, Allah’ı, Kur’an’ı ve peygamberi) yalanlıyanları tanıma.
  • Kalem  9: Arzu ettiler ki, (kendilerine) yumuşaklık göstersen, onlar da sana yumuşak davransalar.
  • Kalem  10: Bir de tanıma (haklı haksız) her çok yemin edeni, değersizi;
  • Kalem  11: Çok ayıplayanı, koğuculukla gezeni...
  • Kalem  12: Hayırdan alıkoyanı, aşırı zalimi, çok günahkârı;
  • Kalem  13: Zorbayı, bütün bunlarla beraber soysuz olan yardıkçıyı...
  • Kalem  14: Mal sahibidir ve oğulları vardır diye, (bunlara itaat etme).
  • Kalem  15: Ona âyetlerimiz (Kur’an) okunduğu zaman; “- Eskilerin masalları...” demiştir.
  • Kalem  16: Biz, yakında onun burnunu dağlıyacağız.
  • Kalem  17: Muhakkak ki biz, Mekke’lileri (kıtlık, açlık, ölüm ve esaret gibi belâlarla) imtihan ettik; nasıl ki o bağ sahiplerini bir belâ ile imtihan etmiştik: Hani o bağ sahipleri, sabah olunca bağın meyvelerini mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
  • Kalem  18: İstisna da yapmıyorlaradı, (İnşaallah demiyorlardı).
  • Kalem  19: Bir de onlar uyurlarken, o bahçe üzerine Rabbinden bir belâ indi de,
  • Kalem  20: O bahçe, kapkara kesiliverdi, (kökünden yandı gitti).
  • Kalem  21: Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:
  • Kalem  22: “Haydin devşirecekseniz, ürününüzü toplamaya erken çıkın!”
  • Kalem  23: Hemen fırladılar; aralarında şöyle fısıldaşıyorlardı:
  • Kalem  24: “Bugün bağınıza bir miskin sokulmasın.”
  • Kalem  25: Hem zanlarınca, miskinleri mahrum etmeğe güçleri yeterek erkenden gittiler...
  • Kalem  26: Vakta ki o bahçeyi (böyle yanmış kapkara) gördüler : “-Biz, herhalde yanlış gelmişiz.” dediler.
  • Kalem  27: (Etrafa bakınıp kendi bahçeleri olduğunu anladıkları zaman da): “-Hayır, (bahçenin bereketinden) biz mahrum edilmişiz.” dediler.
  • Kalem  28: İnsaflıları şöyle dedi: “- Ben demedim mi size, tesbîh etseydiniz? (İnşaallah deyeydiniz).”
  • Kalem  29: Onlar: “- Seni tenzîh ederiz, Rabbimiz! Doğrusu biz zalimlermişiz.” dediler.
  • Kalem  30: Sonra da döndüler, birbirlerine kabahat yüklemeye başladılar:
  • Kalem  31: Dediler ki: “-Yazıklar olsun bizler azgınlarmışız.
  • Kalem  32: Umulur ki Rabbimiz, bize, onun yerine daha hayırlısını verir. Muhakkak biz, Rabbimizden hayır istiyenleriz.”
  • Kalem  33: İşte böyledir azab... Ahiret azabı ise, daha büyüktür; eğer bunu bilseler, (sakınırlardı).
  • Kalem  34: Muhakkak ki takva sahibleri için, Rableri katında Na’îm= nimetleri tükenmez cennetler var.
  • Kalem  35: Artık müslümanları, mücrim kâfirler gibi yapar mıyız, (hiç sevap bakımından onları bir tutar mıyız)?
  • Kalem  36: (Ey kâfirler, öldükten sonra müminle kâfir müsavi olur demekle) neyinize güveniyorsunuz? Nasıl (böyle yanlış) hüküm veriyorsunuz?
  • Kalem  37: Yoksa size mahsus kitap var da, onda şu dersi mi okuyorsunuz.
  • Kalem  38: “- Siz her şeyi arzu ederseniz, muhakkak o sizin olacak.” diye, içinde yazılı mıdır?
  • Kalem  39: Yoksa size karşı, üzerimizde kıyamet gününe kadar sürecek yeminler, taahhüdler mi var ki, kendi menfaatiniz için ne hüküm veriyorsanız mutlaka sizin olacak?
  • Kalem  40: (Ey Rasûlüm) onlara sor: “-İçlerinden hangisi (bu söyledikleri sözü dava edip doğru çıkarmağa) kefildir?...
  • Kalem  41: Yoksa onların (bu sözde) ortakları mı var? Öyle ise, o ortaklarını da getirsinler, eğer (sözlerinde) doğru iseler.”
  • Kalem  42: O kıyamet günü ki, iş güçleşip hakikat perdesi açılmağa başlıyacak, secdeye (Hakka boyun eğmeğe) çağrılacaklar; fakat güçleri yetmiyecektir.
  • Kalem  43: Gözleri düşkün bir halde, kendilerini bir zillet saracaktır. Halbuki, vaktiyle (dünyada) başları selâmette iken, bu secdeye davet olunuyorlardı; (da onu kabul etmiyorlardı).
  • Kalem  44: O halde (Ey Rasûlüm), bu Kur’an’ı yalan sayanları bana bırak, (sen kalbini onlarla meşgul etme. Ben onların hakkından gelirim). Biz, onları, bilemiyecekleri yönden derece derece azaba yaklaştırırız; (Onlara sıhhat ve bol nimet veririz de, onu haklarında iyi zannederler. Halbuki o kâfirlere verdiğimiz bu mühletin sonu fecidir).
  • Kalem  45: Ben onlara mühlet veririm; çünkü benim azabım çok şiddetlidir, (onu kimse önliyemez).
  • Kalem  46: Yoksa sen, (Mekke halkına risaletini tebliğden dolayı) onlardan bir ücret istiyorsun da, borçlu kalmaktan, yük altında ezilmişlerdir?
  • Kalem  47: Yoksa gayb (Allah’ın ilmi) yanlarında da, onlar (ondan) mı yazıyorlar?
  • Kalem  48: O halde (Ey Rasûlüm, Allah’ın kâfirlere mühlet vermesine dair olan) Rabbinin hükmüne sabret de, Yûnus peygamber gibi (aceleci) olma. Hani o, (balığın karnında) gamla dolu olduğu halde dua etmişti.
  • Kalem  49: Eğer Rabbinden, ona, bir rahmet yetişmiş olmasaydı, kötü bir şekilde (balığın karnından) yeryüzüne atılacaktı.
  • Kalem  50: Fakat Rabbi onu seçti de, kendisini salihlerden (peygamberlerden) kıldı.
  • Kalem  51: Doğrusu o kâfirler, Kur’an’ı işittikleri vakit, (sana olan düşmanlıklarından dolayı) az kalsın gözleri ile seni devireceklerdi. Hâlâ da (senin için): “-Muhakkak O bir mecnûndur.” diyorlar.
  • Kalem  52: Halbuki o Kur’an bütün âlemler için ancak bir öğüddür.
  • Sistemli Evden Eve Taşımacılık

    Vaktin Çağrısı

    Wholesale B2B Marketplaces

    Ramazan Bayramı