Tâhâ Suresi Türkçe Meali

  • Tâhâ  1: Taa, hââ.
  • Tâhâ  2: (2-3-4) Biz Kur´ânı sana zahmet çekesin diye değil, ancak (Allahdan) korkacak kimselere bir öğüd ve yerle o yüce yüce gökleri yaradanın tedricen indirdiği bir (kitâb) olmak üzere indirdik.
  • Tâhâ  3: (2-3-4) Biz Kur´ânı sana zahmet çekesin diye değil, ancak (Allahdan) korkacak kimselere bir öğüd ve yerle o yüce yüce gökleri yaradanın tedricen indirdiği bir (kitâb) olmak üzere indirdik.
  • Tâhâ  4: (2-3-4) Biz Kur´ânı sana zahmet çekesin diye değil, ancak (Allahdan) korkacak kimselere bir öğüd ve yerle o yüce yüce gökleri yaradanın tedricen indirdiği bir (kitâb) olmak üzere indirdik.
  • Tâhâ  5: O çok esirgeyici (Allahın emr-ü hükmü) arşı istîlâ etmişdir.
  • Tâhâ  6: Göklerde, yerde ve bu ikisinin arasında ve nemli toprağın altında ne varsa Onundur.
  • Tâhâ  7: Sen sesini yükseksen (de, yükseltmesen de birdir). Çünkü O, gizliyi de, gizlinin daha gizlisini de bilir.
  • Tâhâ  8: Allah o (Allah) dır ki kendisinden başka hiçbir Tanrı yokdur. En güzel isimler Onundur.
  • Tâhâ  9: Musânın haberi geldi mi sana?
  • Tâhâ  10: Hani o, bir ateş görmüşdü de aailesine: «Siz (burada) durun. Hakıykat ben (muunis) bir ateş gördüm. Belki ondan size bir kor getirir, yahud ateşin yanında doğru bir yol (gösterici) bulurum» demişdi.
  • Tâhâ  11: İşte (Musa) ona gidince kendisine (şöyle) nida olundu: «Ey Musa».
  • Tâhâ  12: Şübhesiz ben im ben senin Rabbin. Haydi pabuşlarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vâdîde, «Tuvaa» dasın.
  • Tâhâ  13: Ben seni (peygamberliğe) seçdim. Şimdi vahy olunacak şeyleri dinle:
  • Tâhâ  14: Şübhe yok ki Allah, ben im, ben. Benden başka hiçbir Tanrı yokdur. Öyleyse bana ibâdet et, beni hatırlamak ve anmak için dosdoğru namaz kıl.
  • Tâhâ  15: Çünkü o saat şübhesiz gelecekdir. Ben onu (n vaktini) hemen açıklayacağım geliyor ki herkes neye çalışıyorsa kendisine onunla mukaabele edilmiş olsun.
  • Tâhâ  16: Binâen´aleyh ona inanmaz ve hevâ (ve heves) ine uyar kimseler sakın seni bundan alıkoymasın (lar). Sonra helak olursun.
  • Tâhâ  17: Musa, o sağ elindeki ne?
  • Tâhâ  18: (Musa) dedi: «O, benim asamdır. Ona dayanırım. Onunla davarlarıma yaprak silkerim. Onda bana mahsus başkaca haacetler de vardır».
  • Tâhâ  19: Buyurdu: «Musa, onu (elinden) bırak».
  • Tâhâ  20: O da bunu bırakdı. Bir de ne görsün: Koşub duran bir yılan (olmuş) dur o!
  • Tâhâ  21: Buyurdu: «Tut onu, korkma. Biz onu yine evvelki şekline çevireceğiz».
  • Tâhâ  22: «Bir de elini koynuna sok da, diğer bir mu´cize olmak üzere, o, ayıbsız ve bembeyaz bir halde çıkıversin».
  • Tâhâ  23: «Tâki sana en büyük âyetlerimizden (birini daha) gösterelim».
  • Tâhâ  24: «Fir´avna git. Çünkü o, hakıykaten azdı».
  • Tâhâ  25: (Musa) dedi: «Rabbim, benim göğsüme genişlik ver».
  • Tâhâ  26: «İşimi kolayla».
  • Tâhâ  27: «Dilimden de (şu) düğümü çöz ki»,
  • Tâhâ  28: «Sözümü iyi anlasınlar».
  • Tâhâ  29: «Bana kendi ailemden bir de vezîr ver».
  • Tâhâ  30: «Biraderim Hâruunu».
  • Tâhâ  31: «Onunla sırtımı kuvvetlendir».
  • Tâhâ  32: «Onu işimde ortak kıl»,
  • Tâhâ  33: «Tâki Seni çok tesbîh edelim».
  • Tâhâ  34: «Seni çok analım».
  • Tâhâ  35: «Şübhe yok ki Sen bizi hakkıyle görensin».
  • Tâhâ  36: Buyurdu: «Ey Musa, istediğin sana verilmişdir».
  • Tâhâ  37: (37-38-39) «Andolsun ki biz sana diğer bir zamanda, anana vahyolunacak şey´i ilham etdiğimiz vakıtda da lutf etmiş ve (kendisine): — Onu tabuta koy da denize at ki deniz onu kıyıya bıraksın, onu benim de, kendisinin de düşmanı olan biri alacak diye (emreylemişdik). Sana karşı (Ey Musa) gözümün önünde yetişdirilmen için kendimden bir sevgi bırakmışdım.
  • Tâhâ  38: (37-38-39) «Andolsun ki biz sana diğer bir zamanda, anana vahyolunacak şey´i ilham etdiğimiz vakıtda da lutf etmiş ve (kendisine): — Onu tabuta koy da denize at ki deniz onu kıyıya bıraksın, onu benim de, kendisinin de düşmanı olan biri alacak diye (emreylemişdik). Sana karşı (Ey Musa) gözümün önünde yetişdirilmen için kendimden bir sevgi bırakmışdım.
  • Tâhâ  39: (37-38-39) «Andolsun ki biz sana diğer bir zamanda, anana vahyolunacak şey´i ilham etdiğimiz vakıtda da lutf etmiş ve (kendisine): — Onu tabuta koy da denize at ki deniz onu kıyıya bıraksın, onu benim de, kendisinin de düşmanı olan biri alacak diye (emreylemişdik). Sana karşı (Ey Musa) gözümün önünde yetişdirilmen için kendimden bir sevgi bırakmışdım.
  • Tâhâ  40: Hani hemşiren gidib (şöyle) diyordu. «Ona bakacak bir kimse (te´min etmek üzere) size delâletde bulunayım mı»? Böylece seni tekrar annene verdik ki gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüşdün de biz seni o gamdan kurtarmışdık. Seni türlü türlü ibtilâlarla imtihaan etmişdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra da (hakkındaki) takdire göre (buraya) geldin ey Musa.
  • Tâhâ  41: Ben seni kendim için seçdim.
  • Tâhâ  42: Sen, kardeşin de beraber olarak, mu´cizelerimle git. ikiniz de beni hatırlayıb anmakda gevşeklik göstermeyin.
  • Tâhâ  43: Fir´avna gidin. Çünkü o, hakıykaten azdı.
  • Tâhâ  44: (Gidin de) ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki nasıyhat dinler, yahud (Allahdan) korkar.
  • Tâhâ  45: Dediler: «Ey Rabbimiz, doğrusu onun bize karşı aşırı gitmesinden, yahud tuğyanını artırmasından endîşe ediyoruz biz».
  • Tâhâ  46: Buyurdu: «Korkmayın. Çünkü ben sizinle beraberim. Ben (her şey´i) işidirim, görürüm».
  • Tâhâ  47: «Hemen gidin de ona (şöyle) deyin: — Biz Rabbinin iki elçisiyiz. Artık İsrâîl oğullarını bizimle gönder. Onlara işkence etme. Biz sana Rabbinden hakıykî bir âyet getirdik. Selâm (ve selâmet), doğruya tâbi olanlara».
  • Tâhâ  48: «Bize şu hakıykat vahy olundu ki şübhesiz azâb, (peygamberleri) tekzîb edenlerin ve (Hakdan) yüz çevirenlerin tepesindedir».
  • Tâhâ  49: (Fir´avn) dedi: «O halde Musa sizin Rabbiniz kim»?
  • Tâhâ  50: O da: «Bizim Rabbimiz her şey´e hilkatini veren, sonra da doğru yolunu gösterendir» dedi.
  • Tâhâ  51: (Fir´avn) dedi: «Öyleyse evvelki (geçmiş) asırlar (halkın) ın haali nedir»?
  • Tâhâ  52: (Musa): «Onların ilmi, dedi, Rabbimin nezdindeki bir kitabdadır. Benim Rabbim hataa da etmez, unutmaz da».
  • Tâhâ  53: «O (Rab) ki yer (yüzünü) size bir döşek yapdı, orada sizin için yollar açdı, gökden su (yağmur) indirdi, İşte biz onunla türlü nebâtdan çiftler çıkardık.
  • Tâhâ  54: Hem siz yeyin, hem davarlarınıza yedirin. Şübhe yok ki bunda salim akıl saahibleri için ibretler vardır.
  • Tâhâ  55: Sizi (aslınızı) ondan (toprakdan) yaratdık. Sizi (ölümünüzden sonra) yine ona döndüreceğiz. (Ba´s zamanında da) sizi bir kerre daha ondan çıkaracağız.
  • Tâhâ  56: Andolsun ki biz ona âyetlerimizin hepsini gösterdik de, (Buna rağmen) o, yine tekzîb etdi, dayatdı.
  • Tâhâ  57: Dedi: «Ey Musa, sen sihrinle bizi yerimizden çıkarman için mi geldin bize»?
  • Tâhâ  58: «Şimdi biz de sana onun (senin sihrin) gibi bir sihir yapacağız, şimdi sen kendinle bizim aramızda bir buluşma yeri ve vakti ta´yîn et ki ne senin, ne bizim caymayacağımız düz (geniş) bir yer olsun» dedi.
  • Tâhâ  59: (Musa) da: «Sizinle karşılaşma zamanımız, dedi, zînet günü ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir».
  • Tâhâ  60: Bunun üzerine Fir´avn arkasını dönüb gitdi. Bütün hıylesini toplayıb bil´âhare geldi.
  • Tâhâ  61: Musa onlara dedi: «Yazıklar olsun size. Allaha karşı yalan düzmeyin. Sonra azâb ile sizin kökünüzü kurutur. Allaha karşı yalan uyduran (herkes) muhakkak hüsrana uğramışdır».
  • Tâhâ  62: Derken (sihirbazlar) aralarında işlerini çekişe çekişe (görüş) düler. (Sonra) gizlice müşavere etdiler.
  • Tâhâ  63: Dediler ki: «Bunlar (başka değil) her halde iki sihirbazdır ki sizi büyüleriyle yerinizden çıkarmak, en şerefli ve üstün olan dîninizi gidermek istiyorlar».
  • Tâhâ  64: «Onun için bütün tuzaklarınızı bir araya toplayın. Sonra saf haalinde birden gelin (hücum edin). Bu gün gaalib olan kimse muhakkak umduğuna ermişdir».
  • Tâhâ  65: Dediler; «Ey Musa, (asaanı) ya sen at (ilkin), yahud önce atan kişiler biz olalım».
  • Tâhâ  66: (Musa) dedi: «Hayır, siz atın». Bir de ne görsün: Onların ipleri ve değnekleri, sihirleri yüzünden, kendisine hakıykat koşuyormuş hayâlini verdi!
  • Tâhâ  67: Onun için Musa, içinde bir nevi´ korku hissetdi.
  • Tâhâ  68: Biz «Korkma, dedik, çünkü üstün (gelecek) muhakkak sensin, sen».
  • Tâhâ  69: «Elindekini bırakıver. Bu, onların yapdıklarını yutar. Çünkü onların san´at diye ortaya atdıkları ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü ise nerede olsa felah bulmaz».
  • Tâhâ  70: Neticede sihirbazlar secdeye kapandı, «Harun ile Musânın Rabbine îman etdik» dediler.
  • Tâhâ  71: (Fir´avn) dedi: «Ben size izin vermeden ona îman mı etdiniz? Şübhesiz ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse ben de elbette sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sizi muhakkak hurma dallarına asacağım. Siz de hangimizin azâbı daha çetin ve sürekli olduğunu elbet bileceksiniz».
  • Tâhâ  72: (Sihirbazlar) dediler: «Seni bize gelen (şu) apaçık mucizelere, (hakıykatde ise) bizi yaratana kat´iyyen tercîh edemeyiz. Artık neye haakim isen hükmünü ver. Sen hükmünü ancak bu dünyâ hayaatında geçirebilirsin».
  • Tâhâ  73: «Biz günâhlarımızı ve bizi zorladığın sihri yarlığaması için Rabbimize gerçek îman etdik. Allah (ın sevabı seninkinden) daha hayırlı, (azâbı da seninkinden) daha süreklidir».
  • Tâhâ  74: «Hakıykat şudur: Kim Rabbine suçlu olarak gelirse hiç şübhesiz ona cehennem var. O, orada ölmez de, dirilmez de».
  • Tâhâ  75: «Kim de Ona îman etmiş, iyi iyi amel (ve hareket) lerde bulunmuş olarak gelirse işte onlar, onlar için de en yüksek dereceler»,
  • Tâhâ  76: «Adn cennetleri vardır ki altlarından ırmaklar akar. Orada ebedî kalıcıdırlar onlar. İşte (günâhlardan) temizlenen kimselerin mükâfatı»!
  • Tâhâ  77: Andolsun ki biz Musâya: «Kullarımla geceleyin yola çık da — (düşmanların) yetişme (sin) den korkmayarak, (boğulmanızdan da) endîşe etmeyerek — onlara denizde kuru bir yol aç» diye vahy etmişizdir.
  • Tâhâ  78: Derken (Fir´avn), ordulariyle birlikde arkalarına düşdü, deniz de kendilerini nasıl kapladıysa öylece kaplayıverdi.
  • Tâhâ  79: Fir´avn, kavmini sapdırdı (ğı gibi onları) doğru yola (da) iletemedi,
  • Tâhâ  80: Ey İsrâîl oğulları, sizi düşmanınızdan kurtardık. «Tuur» un sağ yanında size va´de verdik ve sizin üstünüze kudret helvasıyle bıldırcın indirdik.
  • Tâhâ  81: Size rızklandığımız şeylerin en temizlerinden yeyin, bu hususda taşkınlık (ve nankörlük) etmeyin. Sonra üstünüze gazabım vaacıb olur. Benim gazabım da kimin üzerine vaacıb olursa muhakkak ki o, (helak uçurumuna) yuvarlanmışdır.
  • Tâhâ  82: (Bununla beraber) şübhesiz ki ben tevbe ve îman edenleri, iyi iyi amel (ve hareket) de bulunanları, sonra da doğru yolda (ölünceye kadar) sebat edenleri elbette çok yarlığayıcıyım.
  • Tâhâ  83: Ey Musa, seni kavminden (ayırıb böyle) acele etdiren (sebeb) nedir?
  • Tâhâ  84: Dedi: Onlar, işte onlar da benim ardımca (geliyorlar). Ben sana yönelerek acele etdim ki, yârab, (benden daha çok) hoşnud olasın».
  • Tâhâ  85: Buyurdu: «Biz senden sonra kavmini imtihaan etdik. Sâmiriy onları sapdırdı».
  • Tâhâ  86: Derhal Musa öfkeli ve tasalı olarak kavmine döndü: «Ey kavmim, dedi, Rabbiniz size güzel bir va´d ile söz vermedi mi? Yoksa (ayrılışımın üzerinden) sizce çok zaman mı (geçib) uzadı? Yahud Rabbinizden size bir gazab vâcib olmasını mı istediniz de bana olan vadinizden caydınız»?
  • Tâhâ  87: Dediler: «Biz sana verdiğimiz sözden kendimize mâlik olarak caymadık. Fakat biz o kavmin zînetinden bir takım ağırlıklar yüklenmişdik de onları (ateşe) atmışdık. Sâmiriy de (kendi zînetini) böylece atmışdı».
  • Tâhâ  88: Hulâsa: «O, kendilerine böğüren bir buzağı heykeli (döküb) çıkarmışdı. (Gerek o, gerek avenesi): «İşte sizin de, Musânın da Tanrısı budur! Fakat (Musa) unutdu» demişlerdi.
  • Tâhâ  89: Bilmiyorlar mıydı ki o (buzağı) onlara hiç bir sözle mukaabele edemiyor, onlara ne bir zarar, ne de bir fâide vermek kudretine mâlik olamıyordu.
  • Tâhâ  90: Andolsun Harun onlara daha evvel: «Ey Kavmim, siz bu (buzağı) ile ancak imtihaana çekildiniz. Sizin hakıykî Rabbiniz çok esirgeyen (Allahdır). Haydi bana tâbi olun. Benim emrime itaat edin» demişdi.
  • Tâhâ  91: Onlar ise: «Biz, demişlerdi, Musa bize dönüb gelinceye kadar o (buzağı) ya (tapmakda) kaaim ve dâim olmakdan kat´iyyen ayrılmayacağız».
  • Tâhâ  92: (92-93) Musa (avdetinde) dedi ki: «Ey Harun, bunların sapdıklarını gördüğün zaman bana tâbi olmandan seni men eden ne idi? Sen benim emrime isyan mı etdin»?
  • Tâhâ  93: (92-93) Musa (avdetinde) dedi ki: «Ey Harun, bunların sapdıklarını gördüğün zaman bana tâbi olmandan seni men eden ne idi? Sen benim emrime isyan mı etdin»?
  • Tâhâ  94: (Harun) dedi: «Ey anamın oğlu, sakalımı, başımı tutma. Hakikat, ben senin: — Isrâîl oğulları arasında ayrılık çıkardın, sözüme bakmadın, diyeceğinden korkdum».
  • Tâhâ  95: (Musa) «Ya senin zorun ne idi ey Sâmiriy?» dedi.
  • Tâhâ  96: O da (şöyle) dedi: — «Ben onların görmediklerini gördüm. Binâen´aleyh o peygamberin izinden bir avuç (toprak) alıb onu (erimiş hulliyyâtın içine) atdım. Bunu bana nefsim hoş gösterdi böyle».
  • Tâhâ  97: (Musa) dedi: «Haydi (defol) git. Çünkü senin hayaatın boyunca (nasıybin, benimle) temas etmeyin demendir. Sana, senin için şübhesiz asla vaz geçilemeyecek bir ceza günü dahi vardır. Üstüne düşüb tapdığın tanrına bak, biz onu (cayır cayır) yakacağız, sonra onu parça parça edib denize atacağız».
  • Tâhâ  98: Ancak sizin Tanrınız kendisinden başka hiçbir Tanrı bulunmayan Allahdır. Onun ilmi her şey´i kuşatmışdır.
  • Tâhâ  99: Sana geçmiş (ümmet) lerin haberlerinden bir kısmını işte böylece anlatıyoruz. Şübhe yok ki sana tarafımızdan bir zikir vermişizdir.
  • Tâhâ  100: Kim ondan yüz çevirirse kıyamet günü şübhesiz ki ağır bir günâh yükünü yüklenecekdir.
  • Tâhâ  101: O (günâh) ın (cezası) içinde ebedî kalıcıdırlar. Bu, kıyamet gününde onlar için ne kötü bir yükdür!
  • Tâhâ  102: (Evet) «Suur» un üfleneceği günde ki biz günahkârları o gün gözleri gömgök bir halde, mahşerde toplayacağız.
  • Tâhâ  103: Aralarında gizli gizli konuşacaklar, «(Dünyâda) on (gece) den fazla eğlenmediniz» diye.
  • Tâhâ  104: (Aralarında) ne konuşacaklarını biz daha iyi bileniz. Onların gidişi (ve aklı) daha üstün olanları da o zaman: «Bir günden fazla eğlenmediniz» diyecek.
  • Tâhâ  105: Sana dağları (n kıyamet günündeki haalini) sorarlar. De ki: «Rabbim onları ufalayıb savuracak».
  • Tâhâ  106: «(Savuracak) da yerlerini dümdüz bir toprak haalinde bırakacak».
  • Tâhâ  107: «Onlarda ne bir iniş, ne de bir yokuş görmeyeceksin».
  • Tâhâ  108: «O gün o da´vetciye — kendisine muhaalefet etmeksizin — uyub izinden gideceklerdir. Çok esirgeyici (Allahın heybetinden) sesler kısılmışdır. Artık bir hışırtıdan başka bir şey işitmezsin».
  • Tâhâ  109: O gün çok esirgeyici (Allahın) kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaati fâide vermez.
  • Tâhâ  110: O, onların önlerindekileri de, arkalarındakilerini de bilir. Onların ilmi ise asla bunu kavrayamaz.
  • Tâhâ  111: (Artık bütün) yüzler (ezelde ve ebedde) diri ve herşey´e bihakkın haakim olan Allaha baş eğmişdir. Zulüm yükü taşıyanlar ise hakıykaten husrâne uğramışdır.
  • Tâhâ  112: Kim, bir mü´min olarak, iyi iyi amel (ve hareket) lerde bulunursa o, ne (seyyiâtının) artırılmasından, ne (hasenatının) ekşitilmesinden endîşe etmez.
  • Tâhâ  113: Biz onu böylece Arabca bir Kur´an olarak indirdik, onda tehdîdlerden (nicesini) tekrar tekrar açıkladık. Olur ki (meaasîden) korunurlar, yahud o, kendilerinde yeni bir haatıra ve ibret canlandırır.
  • Tâhâ  114: (Öyle ya, o Hak kelâmıdır. Padişahlar) padişah (ı) olan, Hak olan Allah (ın şaanı) çok yücedir. Sana onun vahyi tamamlanmazdan evvel Kur´an (ı okumada) acele etme, «Rabbim, benim ilmimi artır» de.
  • Tâhâ  115: Andolsun biz bundan evvel Âdeme de vahy (ve emr) etmişizdir. Fakat unutdu o. Biz onda bir azim bulmadık.
  • Tâhâ  116: Hani meleklere: «Âdem için secde edin» demişdik de İblîsden başkaları secde etmişlerdi. O ise dayatmışdı.
  • Tâhâ  117: Biz de: «Ey Âdem, demişdik, hiç şübhesiz ki bu, senin de, zevcenin de düşmanıdır. Bundan dolayı sakın sizi cennetden çıkarmasın o. Sonra zahmete düşersin».
  • Tâhâ  118: «Çünkü senin acıkmaman, çıplak kalmaman hep oradadır».
  • Tâhâ  119: «Ve sen hakıykaten burada susamayacaksın, Güneş (in sıcağı altında da) kalmayacaksın».
  • Tâhâ  120: Nihayet şeytan onu fitledi: «Ey Âdem, dedi, seni ebedîlik ağacına, zeval bulmayacak bir devlete (ulaşdırmaya) delâlet edeyim mi»?
  • Tâhâ  121: İşte bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen kötü yerleri açılıverdi. Üstlerini cennet yaprağından yamamıya başladılar. Âdem Rabbine karşı geldi de şaşıb kaldı.
  • Tâhâ  122: (En) sonra Rabbi (yine) onu seçdi de tevbesini kabul etdi, ona doğru yolu gösterdi.
  • Tâhâ  123: (Şöyle) buyurdu: «Kiminiz kiminize düşman olarak hepiniz oradan inin. Artık ne zaman benden size hidâyet gelir de kim benim hidâyetime uyarsa o (dünyâda) sapmaz, (âhiretde de) bedbaht olmaz».
  • Tâhâ  124: Kim benim zikrimden yüz çevirirse onun hakkı da dar bir geçimdir ve biz onu kıyamet gününde kör olarak hasrederiz.
  • Tâhâ  125: (Artık o zaman) o: «Rabbim, beni niçin kör haşretdin? Halbuki ben hakıykaten görücü idim» demişdir.
  • Tâhâ  126: (Allah da şöyle) buyurmuşdur: «Öyledir. Sana âyetlerimiz geldi de sen onları unutdun. İşte bugün de sen öylece unutuluyorsun».
  • Tâhâ  127: İşte israfa sapan ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Âhiretin azâbı ise elbet daha çetin ve daha süreklidir.
  • Tâhâ  128: Biz onlardan evvel nice asırlar (halkın) ı helak etmişizdir. Bu, onları irşâd etmedi mi? Halbuki kendileri de onların yurdlarında yürüyüb duruyorlar. Bunda salim akıl saahibleri için elbette ibret verici âyetler vardır.
  • Tâhâ  129: Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve ta´yin edilmiş bir va´de olmasaydı her halde (onlara da azâb) gelib yapışırdı.
  • Tâhâ  130: O halde sen, onlar ne derlerse, sabret. Güneşin doğmasından evvel de, batmasından evvel de Rabbini hamd ile tesbîh et. Gecenin bir kısım saatlerinde ve gündüzün etrafında dahi tesbîh et ki rızâ (yi ilâhiye eresin.
  • Tâhâ  131: Onlardan (kâfirlerden) bir sınıfa, kendilerini fitneye düşürmemiz için, (verdiğimiz ve) fâidelendirdiğimiz (bu) dünyâ hayaatına âid zînetlere ve debdebelere sakın iki gözünü dikme. Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem daha süreklidir.
  • Tâhâ  132: Ehline (ve ümmetine) namazı emret. Kendin de ona sebat ile devam eyle. Biz senden bir rızk istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. (Güzel) aakıbet takvaa (erbabı) nındır.
  • Tâhâ  133: Dediler ki: «Bize o Rabbinden bir mu´cize getirmeli değil miydi»? Evvelki kitablardakinden apaçık bürhan gelmedi mi onlara?
  • Tâhâ  134: Eğer biz onları daha evvel azâb ile helâle etmiş olsaydık muhakkak diyeceklerdi ki: «Hey Rabbimiz, bize bir peygamber gönderseydin de şu zillete ve rüsvaylığa uğramamızdan evvel âyetlerine tâbi olsaydık ya»!
  • Tâhâ  135: De ki: «Hep (imiz) intizardeyiz. Siz de gözetleye durun. Çünkü dümdüz bir yolun saahibleri kimlermiş, hidâyete (ve ebedî nimete) erenler kimlermiş, yakında bileceksiniz».
  • Yarınki hayatına şimdiden taşın.

    Vaktin Çağrısı

    Flashcards for dua, digital product

    Şehr-i Ramazan