Sâffât Suresi Türkçe Meali

  • Sâffât  1: (1-2) (İbadet için) Saflar bağlayanlar hakkı için. (Fenalıklardan) Nehy ve men edenler hakkı için.
  • Sâffât  2: (1-2) (İbadet için) Saflar bağlayanlar hakkı için. (Fenalıklardan) Nehy ve men edenler hakkı için.
  • Sâffât  3: (3-4) Kur´an´ı tilâvet edenler hakkı için. Şüphe yok ki, sizin ilahınız birdir.
  • Sâffât  4: (3-4) Kur´an´ı tilâvet edenler hakkı için. Şüphe yok ki, sizin ilahınız birdir.
  • Sâffât  5: (O) göklerin ve yerin, bunların arasındakilerin Rabbidir ve maşrıkların Rabbidir.
  • Sâffât  6: (6-7) Muhakkak ki, Biz yakın olan göğü ziynet ile yıldızlar ile bezedik. Ve hem her isyankar şeytandan muhafaza ettik.
  • Sâffât  7: (6-7) Muhakkak ki, Biz yakın olan göğü ziynet ile yıldızlar ile bezedik. Ve hem her isyankar şeytandan muhafaza ettik.
  • Sâffât  8: Onlar en yüksek bir cemaati (sözlerine kulak vererek) dinleyemezler ve her taraftan kovulup atılırlar.
  • Sâffât  9: Bir uzaklaştırılma ile uzaklaştırılmış (olurlar) ve onlar için bir daimi azap da vardır.
  • Sâffât  10: Ancak bir çalıp çarpan müstesna. Ona da hemen bir parça ateş parçası ulaşıverir.
  • Sâffât  11: İmdi onlara soruver. Onlar mı yaradılışca daha kuvvetli, yoksa Bizim (sair) yaratmış olduklarımız mı? Şüphe yok ki, Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
  • Sâffât  12: (12-14) Evet. Sen taaccüp ettin. Onlar ise istihzâda bulunurlar. Ve onlara nasihat verildiği zaman, düşünüp nasihat kabul etmezler. Ve bir mûcize gördükleri vakit de onunla istihzâ eder dururlar.
  • Sâffât  13: (12-14) Evet. Sen taaccüp ettin. Onlar ise istihzâda bulunurlar. Ve onlara nasihat verildiği zaman, düşünüp nasihat kabul etmezler. Ve bir mûcize gördükleri vakit de onunla istihzâ eder dururlar.
  • Sâffât  14: (12-14) Evet. Sen taaccüp ettin. Onlar ise istihzâda bulunurlar. Ve onlara nasihat verildiği zaman, düşünüp nasihat kabul etmezler. Ve bir mûcize gördükleri vakit de onunla istihzâ eder dururlar.
  • Sâffât  15: (15-17) Ve dediler ki: «Bu, bir apaçık büyüden başka bir şey değildir. Ya bizler öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, bizler mi muhakkak yeniden diriltilmiş olacağız? Yoksa bizim evvelki babalarımız da mı (öyle) diriltilecekler?
  • Sâffât  16: (15-17) Ve dediler ki: «Bu, bir apaçık büyüden başka bir şey değildir. Ya bizler öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, bizler mi muhakkak yeniden diriltilmiş olacağız? Yoksa bizim evvelki babalarımız da mı (öyle) diriltilecekler?
  • Sâffât  17: (15-17) Ve dediler ki: «Bu, bir apaçık büyüden başka bir şey değildir. Ya bizler öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, bizler mi muhakkak yeniden diriltilmiş olacağız? Yoksa bizim evvelki babalarımız da mı (öyle) diriltilecekler?
  • Sâffât  18: (18-21) De ki: «Evet. Ve sizler zeliller olarak haşrolunacaksınızdır.» Çünkü o bir sayhadan ibarettir, onlar o zaman hemen bakar dururlar. Ve derler ki: «Eyvah bizlere! İşte bu, ceza günü.» İşte bu, sizin o yalan sandığınız ayırmak günüdür.
  • Sâffât  19: (18-21) De ki: «Evet. Ve sizler zeliller olarak haşrolunacaksınızdır.» Çünkü o bir sayhadan ibarettir, onlar o zaman hemen bakar dururlar. Ve derler ki: «Eyvah bizlere! İşte bu, ceza günü.» İşte bu, sizin o yalan sandığınız ayırmak günüdür.
  • Sâffât  20: (18-21) De ki: «Evet. Ve sizler zeliller olarak haşrolunacaksınızdır.» Çünkü o bir sayhadan ibarettir, onlar o zaman hemen bakar dururlar. Ve derler ki: «Eyvah bizlere! İşte bu, ceza günü.» İşte bu, sizin o yalan sandığınız ayırmak günüdür.
  • Sâffât  21: (18-21) De ki: «Evet. Ve sizler zeliller olarak haşrolunacaksınızdır.» Çünkü o bir sayhadan ibarettir, onlar o zaman hemen bakar dururlar. Ve derler ki: «Eyvah bizlere! İşte bu, ceza günü.» İşte bu, sizin o yalan sandığınız ayırmak günüdür.
  • Sâffât  22: (22-24) Toplayınız mahşere o zulmetmiş kimseleri ve onların eşlerini ve kendilerine taptıkları şeyleri. Allah´ın gayrı. Artık onlara cehennem yolunu bildiriniz. Ve onları tevkif ediniz. Şüphe yok ki, onlar sorguya çekilecek kimselerdir.
  • Sâffât  23: (22-24) Toplayınız mahşere o zulmetmiş kimseleri ve onların eşlerini ve kendilerine taptıkları şeyleri. Allah´ın gayrı. Artık onlara cehennem yolunu bildiriniz. Ve onları tevkif ediniz. Şüphe yok ki, onlar sorguya çekilecek kimselerdir.
  • Sâffât  24: (22-24) Toplayınız mahşere o zulmetmiş kimseleri ve onların eşlerini ve kendilerine taptıkları şeyleri. Allah´ın gayrı. Artık onlara cehennem yolunu bildiriniz. Ve onları tevkif ediniz. Şüphe yok ki, onlar sorguya çekilecek kimselerdir.
  • Sâffât  25: (Ve onlara denilecektir ki) «Sizin için ne oldu ki birbirinize yardım edemiyorsunuz?»
  • Sâffât  26: (26-27) Hayır. Bugün onlar (zelilâne bir halde) teslimiyette bulunmuş kimselerdir. Ve onların bazıları bazılarına yönelerek muhasemede bulunurlar.
  • Sâffât  27: (26-27) Hayır. Bugün onlar (zelilâne bir halde) teslimiyette bulunmuş kimselerdir. Ve onların bazıları bazılarına yönelerek muhasemede bulunurlar.
  • Sâffât  28: (Tâbi olanlar) Derler ki: «Şüphe yok, siz bize sağdan gelir olmuştunuz.»
  • Sâffât  29: Metbû bulunanlar da derler ki: «Hayır. Siz mü´min kimse olmuş değildiniz.»
  • Sâffât  30: «Bizim için sizin üzerinizde bir saltanat bulunmuş değildik. Belki siz sapıtmışlar olan bir kavim olmuş idiniz.»
  • Sâffât  31: «Artık hepimizin üzerine Rabbimizin sözü tahakkuk etti. Şüphe yok ki bizler, elbette (azabı) tadıcı kimseleriz.»
  • Sâffât  32: «Evet. Biz sizi sapıttırdık, muhakkak ki, biz de sapıklığa düşmüş kimseler idik.»
  • Sâffât  33: Şüphesiz ki onlar o gün azapta ortak kimselerdir.
  • Sâffât  34: (34-35) Biz muhakkak ki, günahkârlara böyle yaparız. Şüphe yok ki onlara, «Allah´tan başka ilâh yoktur,» denildiği vakit tekebbürde bulunurlar.
  • Sâffât  35: (34-35) Biz muhakkak ki, günahkârlara böyle yaparız. Şüphe yok ki onlara, «Allah´tan başka ilâh yoktur,» denildiği vakit tekebbürde bulunurlar.
  • Sâffât  36: Ve derler ki: «Mecnun bir şair için kendi ilâhlarımızı biz mi terkedeceğiz?»
  • Sâffât  37: Hayır. O hak ile geldi ve peygamberleri tasdik etti.
  • Sâffât  38: (38-39) Şüphe yok ki, siz elbette o pek acıklı azabı tadıcılarsınız. Ve siz, başka şeyle değil, ancak yapar olduğunuz şeyler ile (cezalandırılacaksınız).
  • Sâffât  39: (38-39) Şüphe yok ki, siz elbette o pek acıklı azabı tadıcılarsınız. Ve siz, başka şeyle değil, ancak yapar olduğunuz şeyler ile (cezalandırılacaksınız).
  • Sâffât  40: (40-42) Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna. Onlar var ya, onlar için malûm rızk vardır. (Her nevi) Meyveler (vardır) ve onlar ikrâm olunmuşlardır.
  • Sâffât  41: (40-42) Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna. Onlar var ya, onlar için malûm rızk vardır. (Her nevi) Meyveler (vardır) ve onlar ikrâm olunmuşlardır.
  • Sâffât  42: (40-42) Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna. Onlar var ya, onlar için malûm rızk vardır. (Her nevi) Meyveler (vardır) ve onlar ikrâm olunmuşlardır.
  • Sâffât  43: (43-46) Naîm cennetlerde. Birbirleriyle karşı karşıya tahtlar üzerinde. Onların üzerlerine ırmaktan bir bardak ile dolaşılır. Bembeyaz, içenler için lezzetli.
  • Sâffât  44: (43-46) Naîm cennetlerde. Birbirleriyle karşı karşıya tahtlar üzerinde. Onların üzerlerine ırmaktan bir bardak ile dolaşılır. Bembeyaz, içenler için lezzetli.
  • Sâffât  45: (43-46) Naîm cennetlerde. Birbirleriyle karşı karşıya tahtlar üzerinde. Onların üzerlerine ırmaktan bir bardak ile dolaşılır. Bembeyaz, içenler için lezzetli.
  • Sâffât  46: (43-46) Naîm cennetlerde. Birbirleriyle karşı karşıya tahtlar üzerinde. Onların üzerlerine ırmaktan bir bardak ile dolaşılır. Bembeyaz, içenler için lezzetli.
  • Sâffât  47: (47-49) Kendisinde ne bir gâile vardır ve ne de onlar ondan sarhoş olacaklardır. Ve onların yanlarında irice gözlü, nazarlarını (kendilerine) tahsis etmiş zevceler de vardır. Sanki onlar, kapalı yumurtalardır.
  • Sâffât  48: (47-49) Kendisinde ne bir gâile vardır ve ne de onlar ondan sarhoş olacaklardır. Ve onların yanlarında irice gözlü, nazarlarını (kendilerine) tahsis etmiş zevceler de vardır. Sanki onlar, kapalı yumurtalardır.
  • Sâffât  49: (47-49) Kendisinde ne bir gâile vardır ve ne de onlar ondan sarhoş olacaklardır. Ve onların yanlarında irice gözlü, nazarlarını (kendilerine) tahsis etmiş zevceler de vardır. Sanki onlar, kapalı yumurtalardır.
  • Sâffât  50: (50-51) Onların (o ehl-i cennetin) bazıları bazılarına karşı teveccüh ederek soruşturmaya başlarlar. Onlardan birisi der ki: «Benim (dünyada iken) muhakkak bir arkadaşım var idi.»
  • Sâffât  51: (50-51) Onların (o ehl-i cennetin) bazıları bazılarına karşı teveccüh ederek soruşturmaya başlarlar. Onlardan birisi der ki: «Benim (dünyada iken) muhakkak bir arkadaşım var idi.»
  • Sâffât  52: Derdi ki: «Sen de hakikaten tasdik edenlerden misin?»
  • Sâffât  53: «Biz öldüğümüz ve biz toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, hakikaten biz mi tekrar hayat bulup cezalandırılanlar (olacağız?)».
  • Sâffât  54: Dedi ki: Siz (onun halinden) haberdar olmak ister misiniz?
  • Sâffât  55: Derken kendisi bakar, onu (O arkadaşını) cehennemin ortasında görür.
  • Sâffât  56: Der ki: «Vallahi sen az kaldı elbette beni helâk edecek idin.»
  • Sâffât  57: «Ve eğer Rabbimin nîmeti olmasa idi, elbette ki, ben de (bu cehennemde) hazır bulundurulmuşlardan olacak idim.»
  • Sâffât  58: (O cennetteki zât diyecektir ki) «Değil mi biz (artık) ölüler olmayacağız?»
  • Sâffât  59: «İlk ölümümüz müstesna ve biz azap görücüler de olmayacağız değil mi?»
  • Sâffât  60: Şüphe yok ki, bu, elbette en büyük bir kurtuluştur.
  • Sâffât  61: İşte çalışanlar, bunun misli için çalışıversinler.
  • Sâffât  62: Nasıl, bu mu bir ziyafet taamı olarak hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
  • Sâffât  63: Şüphe yok ki, Biz onu (O ağacı) zalimler için bir mihnet kıldık.
  • Sâffât  64: Muhakkak o bir ağaçtır ki, cehennemin çukurunda (meydana) çıkar.
  • Sâffât  65: Onun meyvesi sanki şeytanların başlarıdır.
  • Sâffât  66: Artık şüphe yok ki onlar, ondan elbette yiyicilerdir ve ondan karınlarını dolduruculardır.
  • Sâffât  67: Sonra muhakkak ki, onlar için onun üzerine elbette pek kaynamış bir su da vardır.
  • Sâffât  68: Şüphe yok ki, nihâyet onların olup gidecekleri yer cehennemdir.
  • Sâffât  69: (69-71) Muhakkak ki, onlar atalarını sapık kimseler buldular. İmdi onlar, atalarının izleri üzerine koşturuluyorlar. Andolsun ki, onlardan evvelkilerin ekserisi de sapıtmış idi.
  • Sâffât  70: (69-71) Muhakkak ki, onlar atalarını sapık kimseler buldular. İmdi onlar, atalarının izleri üzerine koşturuluyorlar. Andolsun ki, onlardan evvelkilerin ekserisi de sapıtmış idi.
  • Sâffât  71: (69-71) Muhakkak ki, onlar atalarını sapık kimseler buldular. İmdi onlar, atalarının izleri üzerine koşturuluyorlar. Andolsun ki, onlardan evvelkilerin ekserisi de sapıtmış idi.
  • Sâffât  72: (72-74) Yemin olsun ki, onların içinde korkutucular göndermiş idik. Artık bak, o korkutulmuş olanların akibetleri nasıl oluverdi? Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna.
  • Sâffât  73: (72-74) Yemin olsun ki, onların içinde korkutucular göndermiş idik. Artık bak, o korkutulmuş olanların akibetleri nasıl oluverdi? Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna.
  • Sâffât  74: (72-74) Yemin olsun ki, onların içinde korkutucular göndermiş idik. Artık bak, o korkutulmuş olanların akibetleri nasıl oluverdi? Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna.
  • Sâffât  75: Celâlim hakkı için Nûh Bize nidâ etmişti. Artık Biz ne güzel icabet edenler (olduk).
  • Sâffât  76: Ve O´nu ve ehlini o pek büyük gamdan kurtardık.
  • Sâffât  77: Ve onun zürriyetini (evet onları) payidârlar kıldık.
  • Sâffât  78: Ve onun üzerine sonra gelenler arasında (bir zikr-i cemîl) bıraktık.
  • Sâffât  79: (79-80) Selâm Nûh´a, bütün âlemler içinde. İşte şüphe yok, Biz muhsin olanları böylece mükâfaata nâil kılarız.
  • Sâffât  80: (79-80) Selâm Nûh´a, bütün âlemler içinde. İşte şüphe yok, Biz muhsin olanları böylece mükâfaata nâil kılarız.
  • Sâffât  81: (81-82) Muhakkak o, Bizim mü´min olan kullarımızdan idi. Sonra ötekilerini sulara gark ettik.
  • Sâffât  82: (81-82) Muhakkak o, Bizim mü´min olan kullarımızdan idi. Sonra ötekilerini sulara gark ettik.
  • Sâffât  83: Şüphe yok ki, İbrahim de O´nun izinden gidenlerdendir.
  • Sâffât  84: (84-85) Çünkü o, Rabbine tertemiz bir yürekle geldi. O vakit babasına ve kavmine dedi: «Siz nelere ibadet edersiniz?»
  • Sâffât  85: (84-85) Çünkü o, Rabbine tertemiz bir yürekle geldi. O vakit babasına ve kavmine dedi: «Siz nelere ibadet edersiniz?»
  • Sâffât  86: «Bir iftira olarak mı Allah´tan başka ilâhlar diliyorsunuz?»
  • Sâffât  87: «İmdi âlemlerin Rabbine âit zannınız neden ibarettir?»
  • Sâffât  88: (88-89) Derken yıldızlara bir bakışla baktı. Sonra dedi ki: «Şüphe yok, ben hastayım.»
  • Sâffât  89: (88-89) Derken yıldızlara bir bakışla baktı. Sonra dedi ki: «Şüphe yok, ben hastayım.»
  • Sâffât  90: Hemen ondan arkalarını çevirmişler olarak uzaklaştılar.
  • Sâffât  91: Artık onların putlarına gitti de (istihzâ tarikiyle) dedi ki: «Yemek yemez misiniz?»
  • Sâffât  92: «Size ne oluyor ki, konuşamıyorsunuz?»
  • Sâffât  93: Ve onların üzerine gizlice vararak eliyle bir vuruş vuruverdi.
  • Sâffât  94: (94-96) Bunun üzerine koşar oldukları halde ona yöneldiler. Dedi ki: «Kendi yontar olduğunuz şeye mi taparsınız?» «Halbuki Allah sizi ve yaptığınız şeyi yaratmıştır.»
  • Sâffât  95: (94-96) Bunun üzerine koşar oldukları halde ona yöneldiler. Dedi ki: «Kendi yontar olduğunuz şeye mi taparsınız?» «Halbuki Allah sizi ve yaptığınız şeyi yaratmıştır.»
  • Sâffât  96: (94-96) Bunun üzerine koşar oldukları halde ona yöneldiler. Dedi ki: «Kendi yontar olduğunuz şeye mi taparsınız?» «Halbuki Allah sizi ve yaptığınız şeyi yaratmıştır.»
  • Sâffât  97: Dediler ki: «Bunun için bir bina yapınız da bunu bir ateş içinde bırakınız.»
  • Sâffât  98: Onun için böyle bir hile dilediler. Artık Biz de onları pek sefil kimseler kıldık.
  • Sâffât  99: Ve dedi ki: «Şüphe yok ben Rabbime gidiciyim, elbette beni doğru yola iletir.»
  • Sâffât  100: (100-101) «Yarabbi! Bana sâlihlerden (bir çocuk) ihsan buyur.» Biz de onu pek yumuşak tâbiatlı bir oğul ile müjdeledik.
  • Sâffât  101: (100-101) «Yarabbi! Bana sâlihlerden (bir çocuk) ihsan buyur.» Biz de onu pek yumuşak tâbiatlı bir oğul ile müjdeledik.
  • Sâffât  102: Vaktâ ki, onunla beraber yürümek çağına yetişti. Dedi: «Oğulcağızım! Ben, şüphe yok rüyâda görüyorum ki, muhakkak seni boğazlıyorum. Artık bak, sen ne görürsün.» Dedi: «Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.»
  • Sâffât  103: Vaktâ ki, ikisi de inkiyâd ettiler ve O´nu alnının bir yanı üzerine yatırdı.
  • Sâffât  104: Ve O´na: «Ya İbrahim!» diye nidâ ettik ki,
  • Sâffât  105: «Sen muhakkak rüyâyı tasdik ettin. Biz böylece muhakkak muhsinleri mükâfaatlandırırız.»
  • Sâffât  106: Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir imtihandır.
  • Sâffât  107: Ve O´na bir büyük kurbanlık bedel verdik.
  • Sâffât  108: (108-109) Ve sonrakilerin arasında O´na karşı (bir güzel sena) bıraktık. İbrahim üzerine selâm olsun.
  • Sâffât  109: (108-109) Ve sonrakilerin arasında O´na karşı (bir güzel sena) bıraktık. İbrahim üzerine selâm olsun.
  • Sâffât  110: İşte muhsin olanları böylece mükâfaatlandırırız.
  • Sâffât  111: Şüphe yok ki, o mü´min olan kullarımızdandır.
  • Sâffât  112: Ve O´nu sâlihlerden bir peygamber olmak üzere İshak ile de müjdeledik.
  • Sâffât  113: Ve onun üzerine ve İshak üzerine bereketler verdik ve ikisinin zürriyetinden muhsin olan da vardır ve nefsine apaçık zulmeden de.
  • Sâffât  114: (114-115) Andolsun ki, Mûsa ve Harun üzerine de ihsanda bulunduk. Ve ikisini de ve kavimlerini de pek büyük bir gamdan kurtardık.
  • Sâffât  115: (114-115) Andolsun ki, Mûsa ve Harun üzerine de ihsanda bulunduk. Ve ikisini de ve kavimlerini de pek büyük bir gamdan kurtardık.
  • Sâffât  116: Ve onlara yardım ettik. Artık galip olanlar onlar oldular.
  • Sâffât  117: (117-118) Ve ikisine de o açıkça bildiren kitabı verdik. Ve ikisini de dosdoğru yola sevkettik.
  • Sâffât  118: (117-118) Ve ikisine de o açıkça bildiren kitabı verdik. Ve ikisini de dosdoğru yola sevkettik.
  • Sâffât  119: Ve sonrakiler arasında da onlar için güzel bir sena bıraktık.
  • Sâffât  120: Mûsa ve Harun üzerine (bizden) selâm olsun.
  • Sâffât  121: Şüphe yok ki Biz, muhsin olanları böylece mükâfaatlandırırız.
  • Sâffât  122: Muhakkak ki, ikisi de Bizim mü´minler olan kullarımızdandır.
  • Sâffât  123: Ve şüphe yok ki, İlyas da gönderilmiş (peygamber)lerdendir.
  • Sâffât  124: O vakit, kavmine demişti ki: «Siz korkmaz mısınız?»
  • Sâffât  125: «Ba´l´e mi tapınırsınız? Ve Hâlikların en güzeline (ibadeti) terk mi edersiniz?»
  • Sâffât  126: «Sizin de Rabbiniz ve evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allah´a (ibadeti mi terkeylersiniz?)»
  • Sâffât  127: O vakit O´nu tekzîp ettiler. Artık onlar da elbette, (azaba) ihzar edilmişlerdir.
  • Sâffât  128: Allah´ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesna.
  • Sâffât  129: Ve O´na sonrakiler arasında (bir zikr-i cemîl) terkettik.
  • Sâffât  130: İlyas´ın üzerine selâm olsun.
  • Sâffât  131: Muhakkak ki, Biz muhsin olanları mükâfaatlandırırız.
  • Sâffât  132: Şüphe yok O, Bizim mü´minler olan kullarımızdandır.
  • Sâffât  133: (133-134) Ve muhakkak, Lût da elbette gönderilmiş peygamberlerdendir. O vakit O´nu ve ehlini necâta erdirdik.
  • Sâffât  134: (133-134) Ve muhakkak, Lût da elbette gönderilmiş peygamberlerdendir. O vakit O´nu ve ehlini necâta erdirdik.
  • Sâffât  135: Azap içinde kalanlar arasındaki bir kocakarı müstesna.
  • Sâffât  136: (136-137) Sonra diğerlerini de helâk ediverdik. Ve şüphe yok ki, siz elbette onların üzerlerine sabahleyin uğrarsınız.
  • Sâffât  137: (136-137) Sonra diğerlerini de helâk ediverdik. Ve şüphe yok ki, siz elbette onların üzerlerine sabahleyin uğrarsınız.
  • Sâffât  138: Ve geceleyin de. Siz âkilâne düşünmeyecek misiniz?
  • Sâffât  139: (139-140) Ve şüphe yok ki, Yûnus da elbette gönderilmiş peygamberlerdendir. Vaktâ ki O, dolu bir gemiye kaçmıştı.
  • Sâffât  140: (139-140) Ve şüphe yok ki, Yûnus da elbette gönderilmiş peygamberlerdendir. Vaktâ ki O, dolu bir gemiye kaçmıştı.
  • Sâffât  141: Derken kur´a çekmiş de, mağlup olanlardan olmuştu.
  • Sâffât  142: Artık o melâmet eder (nefsini kınar) bir halde iken O´nu balık yutuverdi.
  • Sâffât  143: (143-144) Eğer o çokça tesbih edenlerden olmasa idi, elbette ki, onun karnında, tekrar dirilecekleri güne kadar kalırdı.
  • Sâffât  144: (143-144) Eğer o çokça tesbih edenlerden olmasa idi, elbette ki, onun karnında, tekrar dirilecekleri güne kadar kalırdı.
  • Sâffât  145: (145-146) Artık O´nu kendisi hasta olduğu halde bir açık yere atıverdik. Ve O´nun üzerine kabak nev´inden bir ağaç bitirdik.
  • Sâffât  146: (145-146) Artık O´nu kendisi hasta olduğu halde bir açık yere atıverdik. Ve O´nun üzerine kabak nev´inden bir ağaç bitirdik.
  • Sâffât  147: (147-148) Ve O´nu yüz bin ve daha artar olana (böyle bir kavme peygamber) gönderdik. Nihâyet imân ettiler, artık onları bir müddete kadar geçindirdik (faidelendirdik).
  • Sâffât  148: (147-148) Ve O´nu yüz bin ve daha artar olana (böyle bir kavme peygamber) gönderdik. Nihâyet imân ettiler, artık onları bir müddete kadar geçindirdik (faidelendirdik).
  • Sâffât  149: (149-150) Şimdi onlara sor, «Rabbin için kızlar ve onlar içinse oğullar mı var? Yoksa melekleri dişiler olarak mı yarattık? Onlar da şahitler mi idiler?»
  • Sâffât  150: (149-150) Şimdi onlara sor, «Rabbin için kızlar ve onlar içinse oğullar mı var? Yoksa melekleri dişiler olarak mı yarattık? Onlar da şahitler mi idiler?»
  • Sâffât  151: (151-152) Agâh ol, şüphe yok ki, onlar iftiralarından dolayı elbette derler ki; «Allah doğurdu!» Ve şüphe yok ki, onlar elbette yalancı kimselerdir.
  • Sâffât  152: (151-152) Agâh ol, şüphe yok ki, onlar iftiralarından dolayı elbette derler ki; «Allah doğurdu!» Ve şüphe yok ki, onlar elbette yalancı kimselerdir.
  • Sâffât  153: Kızları oğullar üzerine tercih mi etmiş?
  • Sâffât  154: «Size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz?»
  • Sâffât  155: «Hiç düşünüvermez misiniz?»
  • Sâffât  156: «Yoksa sizin için apaçık bir hüccet mi var?»
  • Sâffât  157: «Haydi, eğer siz sâdıklar iseniz kitabınızı getiriveriniz.»
  • Sâffât  158: Ve bir de O´nunla cinler arasında bir neseb (iddiasında) bulundular. Andolsun ki, cinler bilmişlerdir ki, elbette onlar (cehenneme) ihzar edilmiş kimselerdir.
  • Sâffât  159: Allah Teâlâ, onların tavsif ettiklerinden münezzehtir.
  • Sâffât  160: Allah´ın ihlâsa nâil buyurmuş olduğu kulları müstesna. (onlar böyle bir tavsifte bulunmazlar).
  • Sâffât  161: (161-162) Artık şüphe yok ki, siz ve ibadet ettiğiniz şeyler O´na karşı (kimseyi) fitneye düşürücüler değilsinizdir.
  • Sâffât  162: (161-162) Artık şüphe yok ki, siz ve ibadet ettiğiniz şeyler O´na karşı (kimseyi) fitneye düşürücüler değilsinizdir.
  • Sâffât  163: Ancak (kendisini) cehenneme saldıran kimse müstesna.
  • Sâffât  164: Ve bizden ise bir kimse yoktur ki, illâ onun için bir malum makam vardır.
  • Sâffât  165: (165-166) Ve şüphe yok ki, bizleriz, elbette bizleriz, o saf beste olanlar. Ve muhakkak ki, bizleriz, o tesbih ediciler.
  • Sâffât  166: (165-166) Ve şüphe yok ki, bizleriz, elbette bizleriz, o saf beste olanlar. Ve muhakkak ki, bizleriz, o tesbih ediciler.
  • Sâffât  167: (167-169) Ve elbette ki, (kâfirler, evvelce) diyorlardı ki: «Eğer bizim yanımızda evvelkilerden bir kitap bulunmuş olsa idi. Elbette ki, biz Allah´ın ihlâsa nâil olmuş kullarından olur idik.»
  • Sâffât  168: (167-169) Ve elbette ki, (kâfirler, evvelce) diyorlardı ki: «Eğer bizim yanımızda evvelkilerden bir kitap bulunmuş olsa idi. Elbette ki, biz Allah´ın ihlâsa nâil olmuş kullarından olur idik.»
  • Sâffât  169: (167-169) Ve elbette ki, (kâfirler, evvelce) diyorlardı ki: «Eğer bizim yanımızda evvelkilerden bir kitap bulunmuş olsa idi. Elbette ki, biz Allah´ın ihlâsa nâil olmuş kullarından olur idik.»
  • Sâffât  170: (170-171) Fakat şimdi O´nu inkar ettiler. Artık ileride bileceklerdir. Celâlim hakkı için (peygamber) gönderilmiş kullarım için Bizim bir sözümüz geçmiştir.
  • Sâffât  171: (170-171) Fakat şimdi O´nu inkar ettiler. Artık ileride bileceklerdir. Celâlim hakkı için (peygamber) gönderilmiş kullarım için Bizim bir sözümüz geçmiştir.
  • Sâffât  172: (172-173) Şüphe yok ki, onlar elbette nusrete nâil olanlar onlardır. Ve muhakkak ki, Bizim ordumuz, elbette galipler olanlar onlardır.
  • Sâffât  173: (172-173) Şüphe yok ki, onlar elbette nusrete nâil olanlar onlardır. Ve muhakkak ki, Bizim ordumuz, elbette galipler olanlar onlardır.
  • Sâffât  174: (174-176) Artık sen, onlardan (O muhaliflerden) bir zamana kadar yüz çevir. Ve onlara bak! Elbette ki, yakında göreceklerdir. Ya Bizim azabımızı mı alelacele istiyorlar?
  • Sâffât  175: (174-176) Artık sen, onlardan (O muhaliflerden) bir zamana kadar yüz çevir. Ve onlara bak! Elbette ki, yakında göreceklerdir. Ya Bizim azabımızı mı alelacele istiyorlar?
  • Sâffât  176: (174-176) Artık sen, onlardan (O muhaliflerden) bir zamana kadar yüz çevir. Ve onlara bak! Elbette ki, yakında göreceklerdir. Ya Bizim azabımızı mı alelacele istiyorlar?
  • Sâffât  177: (177-179) Fakat onların sahasına indiği vakit artık korkutulmuş olanların sabahı ne kadar fenadır. Ve onlardan bir zamana kadar yüz çevir. Ve gör. Onlar da yakında göreceklerdir.
  • Sâffât  178: (177-179) Fakat onların sahasına indiği vakit artık korkutulmuş olanların sabahı ne kadar fenadır. Ve onlardan bir zamana kadar yüz çevir. Ve gör. Onlar da yakında göreceklerdir.
  • Sâffât  179: (177-179) Fakat onların sahasına indiği vakit artık korkutulmuş olanların sabahı ne kadar fenadır. Ve onlardan bir zamana kadar yüz çevir. Ve gör. Onlar da yakında göreceklerdir.
  • Sâffât  180: (180-182) Rabbin, o izzet sahibi, onların tavsif ettiklerinden münezzehtir. Ve selâm peygamberlerin üzerinedir. Ve hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
  • Sâffât  181: (180-182) Rabbin, o izzet sahibi, onların tavsif ettiklerinden münezzehtir. Ve selâm peygamberlerin üzerinedir. Ve hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
  • Sâffât  182: (180-182) Rabbin, o izzet sahibi, onların tavsif ettiklerinden münezzehtir. Ve selâm peygamberlerin üzerinedir. Ve hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
  • Sistemli Evden Eve Taşımacılık

    Vaktin Çağrısı

    Wholesale B2B Marketplaces