İsrâ Suresi Türkçe Meali

  • İsrâ  1: Kulunu (Muhammed sallellâhü aleyhi ve sellemî) bir gece Mescid-i haramdan (alıb) Mescid-i Aksaaya kadar götüren (Zât-i ecelle ve a´lâ her dürlü nakıysalardan) münezzehdir. (O Mescid-i Aksaa ki) biz onun etrafına (feyz ve) bereket verdik (ve bu gece yolculuğunu) ona (o peygambere) âyetlerimizden ba´zısını gösterelim diye (yapdırdık). Şübhesiz ki O, (asıl) O (her şey´i) hakkıyle işiden, (her şey´i) kemâliyle görendir.
  • İsrâ  2: Biz Musâya kitab verdik ve o (kitabı) «Benden başka hiçbir vekîl tutmayın» diye israil oğulları için bir hidâyet (rehberi) kıldık.
  • İsrâ  3: Ey Nuh ile beraber (gemide) taşı (yıb selâmete çıkar) dığımız (insanlar) zürriyeti, (şu) bir hakıykatdır ki (Nuh) çok şükreden bir kuldu.
  • İsrâ  4: Biz kitabda Isrâîl oğullarına şu haberi verdik: «Siz arz (-ı mukaddes) de muhakkak iki defa fesâd çıkaracak ve muhakkak (bana karşı) büyük bir serkeşlik yapıb kabaracaksınız».
  • İsrâ  5: İşte o ikiden birinci (fesadlarının ceza) va´de (si) gelince (muhaarebede) çok çetin bir kuvvete mâlik olan kullarımızı üzerinize musallat kıldık da onlar evlerin aralarına kadar girib (sizi) araşdırdılar. (Bu), yerine getirilmiş bir va´d idi.
  • İsrâ  6: Sonra bunlara karşı size tekrar devlet ve galebe verdik. Mallarla, oğullarla sizin imdadınıza yetişdik, cem´iyyetinizi de (olduğunızdan) daha fazla çoğaltdık.
  • İsrâ  7: Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Eğer kötülük ederseniz (yine) kendinize kötülük (etmiş olursunuz). Artık diğer (cezanın) vâde (si) gelince yüzlerinizi kötülesinler, mescid (iniz) e birinci defa girdikleri gibi gir (ib tahrîb et) sinler, galebe ve istilâ etdiklerini mahv etdikce etsinler diye (başınıza yine düşmanları musallat etdik).
  • İsrâ  8: (Tevbe ederseniz) Rabbinizin sizi esirgeyeceğinizi umabilirsiniz. (Eğer tekrar fesada) dönerseniz biz de (sizi cezâlandırmıya) döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapdık.
  • İsrâ  9: Gerçek bu Kur´an (insanları) öyle bir şey´e (yola) doğrultub götürür ki o, en aadil ve en doğru bir (yol) dur. Güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunan mü´minlere kendileri için muhakkak bir ecr olduğunu da müjdeler o.
  • İsrâ  10: Âhirete îman etmezler (e gelince:) onlar için de şübhesiz pek acıklı bir azâb hazırladığımızı (bildirir).
  • İsrâ  11: İnsan, hayra olan düaası gibi, şerre de düaa eder. Pek acelecidir (bu) insan.
  • İsrâ  12: Biz gece ile gündüzü (kudretimize delâlet eden) iki âyet (nişane) kıldık da gece âyetini silib (giderib yerine eşyâyi) gösterici (zıyâdâr) gündüz âyetini getirdik. Tâki (gündüzün) Rabbinizden (geçiminize âid) bir lûtf-u inayet arayasınız, yılların sayısını, (vakıtların) hesabı (nı) bilesiniz. İşte biz (böylece) her şey´i gereği gibi anlatdık.
  • İsrâ  13: Herkesin (dünyâdaki) amel (ve hareket) ini kendi boynuna doladık. Kıyamet günü onun için bir kitab çıkaracağız ki neşredilmiş olarak kendisine kavuş (ub şöyle çat) acak:
  • İsrâ  14: «Oku kitabını, bu gün sana karşı, iyi hesâb görücü olarak kendi nefsin yeter».
  • İsrâ  15: Kim doğru yolu bulursa, o doğru yolu ancak kendi fâidesine bulmuş olur. Kim de sapıklık ederse o da yalınız kendi aleyhine sapmış olur. Hiç bir günahkâr başkasının günâh yükünü yüklenmez. Biz bir resul gönderinceye kadar (hiç bir kimseye ve kavme) azâb ediciler değiliz.
  • İsrâ  16: Bir memleketi helak etmek dilediğimiz vakit onun ni´met ve refahdan şımarmış elebaşılarına emrederiz de orada (bu emre rağmen) itaatden çıkarlar. Artık o (memlekete) karşı söz (azâb) hak olmuşdur. İşte biz onu artık kökünden mahv-ü helak etmişizdir.
  • İsrâ  17: Nuh (devrin) den sonra nice asırları (n halkını) helak etdik. Rabbin, kullarının günahlarından hakkıyle haberdârdır, (onları) hakkıyle görücüdür ya, (işte bu) yeter.
  • İsrâ  18: Kim bu çarçabuk geçen (dünyâyı) dilerse biz de burada ona, (evet) kimi dilersek ona, dileyeceğimiz şey´i çarçabuk veririz. Sonra da onu cehenneme sokarız. O, buraya kınanmış ve (rahmetimizden) koğulmuş olarak ulaşır.
  • İsrâ  19: Kim de mü´min olarak âhireti diler, onun için (ona gereken) bir sa´y ile çalışırsa işte onların (bu) çalışmaları meşkûr (ve makbul) olur.
  • İsrâ  20: Her birine, onlara da, bunlara da Rabbinin vergisinden birbiri ardınca veririz. Rabbinin vergisi (kimseden) men edilmiş değildir.
  • İsrâ  21: Baksan a, biz onların kimini kiminden nasıl üstün kıldık. Elbette âhiret, dereceler (farkları) i´tibariyle de daha büyükdür, üstün kılmak bakımından da daha büyükdür.
  • İsrâ  22: Allah ile beraber diğer bir Tanrı edinme. Sonra kınanmış ve kendi başına (yardımsız) bırakılmış olursun.
  • İsrâ  23: Rabbin, «Kendinden başkasına kulluk etmeyin. Ana ve babaya iyi muamele edin» diye hükmetdi. Eğer onlardan biri veya her. ikisi senin nezdinde ihtiyarlığa ererlerse onlara «Öf» (bile) deme. Onları azarlama. Onlara çok güzel (ve tatlı) söz söyle.
  • İsrâ  24: Onlara acıyarak tevaazu kanadını (yerlere kadar) indir ve: «Yârab, Onlar beni çocukken nasıl terbiye etdilerse Sen de kendilerini (öylece) esirge» de.
  • İsrâ  25: Rabbiniz sizin içlerinizdekini en iyi bilendir. Eğer siz iyi kimseler olursanız şübhesiz ki Allah da dâima kendine dönenleri (ve çok tevbe edenleri) cidden yarlığayıcıdır.
  • İsrâ  26: Hısıma, yoksula, yolda kalmışa hak (lar) ını ver. (Malını) israf ile saçıb savurma.
  • İsrâ  27: Çünkü saçıp savuranlar şeytanların biraderleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine (karşı) çok nankördür.
  • İsrâ  28: Şâyed Rabbinden umduğun rahmeti arayarak onlardan sarf-ı nazar edersen (böyle bir mecburiyyetde kalırsan) o halde kendilerine yumuşak bir söz söyle (mekle mukaabelede bulun).
  • İsrâ  29: Elini boynuna bağlı olarak asma Onu büsbütün de açıb saçma. Sonra kınanmış, peşîman bir halde oturub kalırsın.
  • İsrâ  30: Şübhesiz ki Rabbin kimi dilerse rızkını genişletir, daraltır. Çünkü O, kulları (nın her haali) nden gerçekden haberdârdır, (her şey´i) hakkıyle görendir.
  • İsrâ  31: Evlâdlarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Hakıykat, onları öldürmek büyük bir suçdur.
  • İsrâ  32: Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, şübhesiz bir hayaasızlıkdı, kötü bir yoldur.
  • İsrâ  33: Allahın haram kıldığı cana, haklı bir sebeb olmadıkça, kıymayın. Kimi mazlum olarak öldürülürse biz onun velîsine (mirasçısına maktülün hakkını taleb hususunda) bir salâhiyyet vermişizdir. O da katilde israf etmesin. Çünkü o, cidden (ve zâten) yardıma mazhar edilmişdir.
  • İsrâ  34: Yetimin, erginlik çağına erişinceye kadar, malına yaklaşmayın. Meğer ki bu, en iyi bir suretle ola. Bir de ahdi yerine getirin. Çünkü ahid (den cayanlar) sorumludur.
  • İsrâ  35: Ölçdüğünüz vakit da ölçeği tam yapın. Doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha hayırlıdır, hem aakıbeti i´tibariyle daha güzeldir.
  • İsrâ  36: Senin için hakkında bir bilgi haasıl olmayan şey´in ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalb: Bunların her biri bundan mes´uldür.
  • İsrâ  37: Yer (yüzün) de kibr-ü azametle yürüme. Çünkü (ne kadar bassan) arzı cidden yaramazsın, boyca da asla dağlara eremezsin!..
  • İsrâ  38: Kötü olan bütün bunlar Rabbinin indinde sevilmeyen (şeyler) dir.
  • İsrâ  39: Bunlar Rabbinin sana vahyetdiği hikmet (ler) dendir. Allah ile beraber diğer bir Tanrı edinme ki sonra yerinmiş, koğulmuş olarak cehenneme atılırsın.
  • İsrâ  40: Yâ! Rabbiniz size oğulları beğenib seçdi de kendisi meleklerden dişiler mi edindi?! Hakıykaten siz büyük söz söylüyorsunuz!
  • İsrâ  41: Andolsun, bu (ihtaarı) şu Kur´anda dürlü dürlü şekillerde açıklamışızdır. Tâki iyice düşünüb ibret alsınlar. Halbuki bu, onların (hakdan) nefret etmelerinden başka, bir şey´i artırmıyor.
  • İsrâ  42: De ki: Allah ile beraber, söyleyegeldikleri gibi, (başkaca) Tanrılar da olsaydı onlar arşın saahibine elbet bir yol ararlardı.
  • İsrâ  43: O, bunların söylemekde oldukları şeylerden tamâmiyle münezzehdir, yücedir, büyükdür.
  • İsrâ  44: Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunan (melekler, cinler, insan) lar onu tesbîh (ve tenzîh) eder (ler). Hiç bir şey haaric değil, hepsi Ona hamd ile tesbîh eder. Fakat siz, onların tesbihini iyi anlamazsınız. O, hakıykaten halimdir, gerçekden yarlığayıcıdır.
  • İsrâ  45: Sen Kur´ânı okuduğun zaman seninle âhirete inanmazların arasına gizli bir perde çekeriz.
  • İsrâ  46: (Evet) onların kalbleri üzerine, onu (Kur´ânı) iyice anlamalarına (engel), perdeler gerer, kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen Kur´anda Rabbini bir tek olarak andığın vakit onlar ürkek ürkek arkalarını çevirirler.
  • İsrâ  47: Onlar seni dinleyecekleri zaman (hakıykatde) neyi dinleyeceklerini, gizli (ve sinsi) konuşurlarken o zalimlerin (nasıl) «Siz büyülenmiş bir kimseden başkasına tâbi´ olmuyorsunuz» diyeceğini biz pek iyi bileniz.
  • İsrâ  48: Bak, sana nasıl misâller getirib sapdılar. Artık onlar bir yol (bulmıy) a güc yetiremiyeceklerdir.
  • İsrâ  49: Dediler ki: «Biz bir sürü kemik, kırıntı ve döküntü (haalinde bir toprak) olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz»?
  • İsrâ  50: Söyle: «Gerek bir taş (gibi çetin), gerek bir demir (gibi kuvvetli) olun,
  • İsrâ  51: Yahud göğüslerinizde (akıllarınızca) büyüyen her hangi bir halk (olun, mutlakaa diriltileceksiniz). «O halde bizi kim (dirilterek) geri çevirecek?» diyecekler. Sen de de ki: «Sizi ilk defa yaratmış olan (kudret saahibi diriltecekdir)». O vakit sana başlarını sallayacaklar da: «(istihza ile) Ne vakit o?» diyecekler. Söyle ki: «Yakın olması me´muldür».
  • İsrâ  52: (Allah) sizi çağıracağı gün hemen (kabirlerinizden kalkıb) Onun emrine icabet edeceksiniz ve sanacaksınız ki (kabirlerinizde) ancak pek az bir müddet kalmışsınızdır.
  • İsrâ  53: (Mü´min) kullarıma söyle: «(Kâfirlere) en güzel (söz) ne ise, onu söylesinler». Çünkü şeytan aralarına fesâd sokar. Zîrâ şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.
  • İsrâ  54: «Rabbiniz sizi çok iyi bilendir. Eğer dilerse sizi esirger, yahud şâyed dilerse sizi azâblandırır». Biz seni onların üstüne bir vekîl göndermedik.
  • İsrâ  55: Rabbin göklerde ve yerde olan kimseleri en iyi bilendir. Andolsun ki biz peygamberlerin kimini kiminden üstün kılmışızdır. Dâvuda da Zebur verdik.
  • İsrâ  56: De ki: «Onu (Allâhı) bırakıb boş yere (Tanrı diye) söylediklerinizi çağırın. Onlar sizden her hangi bir sıkıntı gideremeyecekleri gibi değişdiremezler de.
  • İsrâ  57: Onların tapdıkları da — hangisi Rablerine daha yakın (olacak) diye — (bizzat) vesîle arıyorlar, Onun rahmetini umuyorlar, Onun azabından korkuyorlar Çünkü Rabbinin azabı korkuncdur.
  • İsrâ  58: Hiçbir memleket haaric olmamak üzere biz onları kıyamet günündün evvel ya helak edeceyiz, yahud şiddetli bir azâb ile azâblandıracağız. Bu, o kitabda (böylece) yazılıdır.
  • İsrâ  59: Bizi (Kureyşe) âyetler (mucizeler) göndermemizden alıkoyan (sebeb başka değil) ancak evvelki (ümmet) lerin onları tekzîb etmiş olduklarıdır. Biz, Semuda gözleri göre göre o dişi deveyi verdik de (onu öldürdüler ve) bu yüzden (kendilerine) zulmetdiler. Halbuki bir âyetleri (azâb ve ihlâk için değil) ancak (âhiret azabından) korkutmak için göndeririz.
  • İsrâ  60: Sana: «Şübhesiz Rabbin insanları çepçevre kuşatmışdır» demişdik, hatırla. (Geceleyin) sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kur´anda lâ´net edilen ağacı biz (başka değil) ancak insanlara bir fitne (ve imtihan) yapdık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, onlarda büyük bir taşkınlıkdan başka bir şey artırmıyor.
  • İsrâ  61: (Şunu da) hatırla ki biz meleklere: «Âdem için secde edin» demişdik ve onlar da secde etmişlerdi de İblîs etmemiş, «Ben bir çamur olarak yaratdığın kişiye secde edermiyim?» demişdi.
  • İsrâ  62: (Yine) dedi ki: «Benden şerefli kıldığın bu (adam da) kim oluyormuş, bana haber ver! Eğer beni kıyamet gününe kadar gecikdirirsen, andolsun ki, onun zürriyetini, birazı müstesna olmak üzere, behemehal kendime bendederim».
  • İsrâ  63: (Allah da): «(Defol) git, dedi, artık onlardan kim sana uyarsa şüphesiz ki cehennem hepinizin cezasıdır, tastamam bir ceza».
  • İsrâ  64: «Onların içinden gücünün yetdiği kimseleri sesinle yerinden oynat, onlara karşı süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkar, mallarına, evlâdlarına ortak ol. Onlara va´d et». Şeytan (bu)! Onlara bir aldatışdan başka ne va´d eder o?
  • İsrâ  65: «Benim gerçek kullarım (var ya.) Senin onlar üzerinde hiç bir haakimiyyetin yokdur. (Onlara) vekîl olarak Rabbin yeter».
  • İsrâ  66: Rabbiniz, fazl (-u kerem) inden (nasıyb) arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürütendir. Şübhe yok ki O sizi çok esirgeyicidir.
  • İsrâ  67: Denizde size bir sıkıntı değdiği zaman Ondan (Allahdan) başka (bütün) tapdığınız kişiler gaaib olur (gider. Yalınız Allahdan yardım istersiniz). Fakat O, sizi kurtarıb karaya çıkarınca yine yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.
  • İsrâ  68: Onun kara tarafında sizi yere geçirmesinden, yahud üzerinize çakıllı bir (kasırga) göndermesinden (selâmetinize) emîn mi oldunuz? (Olmayın). Sonra kendinize hiç bir vekîl bulamazsınız.
  • İsrâ  69: Yoksa Onun, sizi tekrar oraya (denize) döndürüb de üstünüze kırıb büken bir fırtına yollamasına ve nihayet yapdığınız nankörlük sebebiyle sizi boğmasına karşı emniyyete mi girdiniz? (Bu suretde de) yine bize karşı onun öcünü alacak bulamazsınız.
  • İsrâ  70: Andolsun ki biz Âdem oğullarını üstün bir izzet ve şerefe mazhar kılmışadır. Onlara karada, denizde taşıyacak (vaasıtalar) verdik, onlara güzel güzel rızıklar verdik, onları yaratdığımızın bir çoğundan cidden üstün kıldık.
  • İsrâ  71: (Hatırla) o gün (ü) ki insan sınıflarından her birini biz imanlarıyle çağıracağız. Artık kimin kitabı sağından verilirse onlar kitablarını en küçük haksızlığa uğratılmaksızın (kendileri) okuyacaklardır.
  • İsrâ  72: Kim bu (dünyâ) da kör olursa o, âhiretde de kördür, yolca da daha şaşkındır.
  • İsrâ  73: (Akıllarınca) onlar sana vahy etdiğimzden başkasını uydurub bize (atf ve) iftira edesin diye seni bile hemen hemen fitneye düşürecekler, o takdirde seni (candan) dost edineceklerdi.
  • İsrâ  74: Eğer sana sebat vermiş olmasaydık, andolsun ki, sen onlara (belki) biraz meyl edecekdin.
  • İsrâ  75: O takdirde ise biz dirimin de katmerli, ölümün de katmerli (acısını) sana tatdıracakdık muhakkak. Sonra bize karşı kendin için hiç bir yardımcı da bulamayacakdın.
  • İsrâ  76: Yakında seni, neredeyse, bu yerden çıkarmak için her halde rahatsız edecekler, (fakat) o takdirde kendileri de arkandan pek az kalacaklardır.
  • İsrâ  77: (Biz bunu) senden evvel gönderdiğimiz peygamberler için de sünnet (ve kaaide yapmışızdır). Sen bizim sünnetimizde (Habîbim) hiç bir değişiklik bulmazsın.
  • İsrâ  78: Güneşin (zeval vakfında) kayması ânından gecenin kararmasına kadar güzelce namaz kıl. Sabah namazını da (öylece edâ et). Çünkü sabah namazı şahidlidir.
  • İsrâ  79: Gecenin bir kısmında da uyanıb, sırf sana mahsus fazla (bir ibâdet) olmak üzere onunla (Kur´an ile) gece namazı kıl. Ümîd edebilirsin, Rabbin seni bir makaam-ı mahmuda gönderecekdir.
  • İsrâ  80: Ve şöyle de: «Rabbim, beni sıdk (ve selâmet) girdirilişi ile girdir. Sıdk (ve selâmet) çıkarışı ile çıkar ve tarafından bana hakkıyle yardım edici bir hüccet (-i kaahire ve kudret-i kâmile) ver».
  • İsrâ  81: De ki: «Hak geldi, baatıl zeval buldu. Şübhesiz ki baatıl dâim zeval bulucudur».
  • İsrâ  82: Biz Kur´andan peyderpey onu indiriyoruz ki (herbiri) mü´minler için şifâ ve rahmetdir o. Zaalimlerin ise o, (maddî ve ma´nevî) ziyanından başkasını artırmaz.
  • İsrâ  83: İnsana ni´met verdiğimiz zaman (zikrullahdan) yüz çevirip yan çizer. Ona şer dokununca da pek ümidsiz olur.
  • İsrâ  84: De ki: «Her biri kendi aslî tabıy´atına göre hareket eder. O halde kimin daha doğru yolda bulunduğunu Rabbin daha iyi bilicidir.
  • İsrâ  85: Sana «ruuh» u sorarlar. De ki: «Ruuh, Rabbimin emri (cümlesi) ndendir. (Zâten) size az bir ilimden başkası verilmemişdir».
  • İsrâ  86: Andolsun sana vahy etdiğimizi de, dilersek, muhakkak gideriveririz. Sonra bize karşı onu (geri getirmek için) kendine bir vekîl de bulamazsın.
  • İsrâ  87: Ancak Rabbinden olan bir rahmetdir (ki onu ibkaa etmişdir). Hakıykat, Onun, senin üzerindeki fazl (-u keremi) büyükdür.
  • İsrâ  88: De ki: «Andolsun, ins-ü cin şu Kur´ânın benzerini (meydana) getirmeleri için bir araya toplansa, yekdiğerine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini getiremezler».
  • İsrâ  89: Şânıma andolsun ki biz bu Kur´anda insanlar için her ma´nâdan nice türlüsünü açıklamışızdır. İnsanlardan pek çoğu ise ille gâvurlukda ayak dirediler.
  • İsrâ  90: «Biz, dediler, sana kat´iyyen inanmayız. Tâki bizim için şu yerden bir pınar akıtasın».
  • İsrâ  91: «Yahud senin hurmalık (lar) dan, üzümlük (ler) den bir bağçen olsun da aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtasın.»
  • İsrâ  92: «Yahud iddia etdiğin gibi gök yüzünü üstümüze parça parça düşüresin veya Allahı ve melekleri kefil getiresin».
  • İsrâ  93: «Yahud altından bir evin olsun, yahud semâya çıkasın. Ona çıkdığına da asla inanmayız a! Tâki üstümüze okuyacağımız bir kitab indiresin»! (Şöyle) de: «Rabbimin şaanı yücedir. Ben (Allahın) resûl (ü) bir beşerden başkası mıyım ki»?
  • İsrâ  94: İnsanların — kendilerine hidâyet (rehberi) geldiği zaman îman etmelerini «Allah bir beşeri mi peygamber gönderdi?» demelerinden başka bir şey men´ etmedi.
  • İsrâ  95: De ki: «Eğer (yüzün) de (insanlar gibi) sakin sakin yürüyen melekler olsaydı biz ancak onlara gökden melek bir peygamber gönderirdik».
  • İsrâ  96: De ki: «Benimle sizin aranızda hakıykî şâhid olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarının (her şeyinden) cidden haberdârdır, kemâliyle görendir».
  • İsrâ  97: Allah kime hidâyet (nasıyb) ederse işte o, doğru yolu bulmuşdur. Kimi de şaşırırsa artık bunlar için Ondan başka asla yardımcılar bulamazsın. Biz onları kıyamet günü körler, dilsizler, sağırlar olarak yüzükoyun hasredeceğiz. Onların varacağı yer cehennemdir ki ateşi yavaşladıkça biz onun alevini artırırız.
  • İsrâ  98: Bu, onların cezasıdır. Çünkü, onlar âyetlerimizi tanımayarak kâfir oldular, «Bir yığın kemik ve kırıntı olunca mı, hakıykaten biz mi yeni bir yaratılışla diriltilecekmişiz?» dediler.
  • İsrâ  99: Onlar gözleri ve yeri yaratan Allahın kendileri gibilerini de yaratmıya kaadir olduğunu görmediler mi? (Allah) onlar için bir ecel ta´yîn etdi ki onda hiç şübhe yokdur. Böyle iken zaalimler ancak gâvurlukda ayak dayamışdır.
  • İsrâ  100: De ki: «Rabbimin rahmet hazînelerine siz mâlik olsaydınız o zaman harcama (kdan tükenir) korkusuyla muhakkak cimrilik ederdiniz». Çok cimridir insan!
  • İsrâ  101: Andolsun ki biz Musâya açık açık dokuz âyet verdik. İşte İsrail oğullarına sor: O, bunlara geldiği vakit Fir´avn ona: «Musa, ben seni herhalde büyülenmiş sanıyorum» demişdi.
  • İsrâ  102: O da: «Andolsun, dedi, bunları (her biri basıyretle görülecek) birer ibret olmak üzere göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini bilmişsindir. Ben de, Fir´avn, seni herhalde helak edilmiş sanıyorum».
  • İsrâ  103: Derken onları o yerden sürüb çıkarmak istedi. Biz de hem kendisini, hem maiyyetindekileri, topdan suda boğuverdik.
  • İsrâ  104: Arkasından da İsrâîl oğullarına (şöyle) dedik: (Haydin), o yerde siz oturun. Sonra âhiret va´di geldiği vakit onları da, sizi de bir araya getireceğiz».
  • İsrâ  105: Biz o (Kuranı) hak olarak indirdik ve o, hak olarak indi. Seni de (sevabın) bir müjdeci (sin) den, (azabın) bir haberci (sin) den başka bir (sıfatla) göndermedik.
  • İsrâ  106: Biz onu bir Kur´an olmak üzere (âyet âyet) ayırdık ki insanlara karşı, dura dura (ağır ağır, dâne dâne) okuyasın. Biz onu tedricen indirdik.
  • İsrâ  107: De ki: «Ona ister îman edin, ister îman etmeyin. Çünkü bundan evvel ilim verilmiş olanlar bile kendilerine karşı o tilâvet olununca çenelerinin üstüne (yüzü koyun) kapanarak secde ediyorlar».
  • İsrâ  108: Ve: «Rabbimizi tenzîh ederiz. Hakıykat, Rabbimizin va´di kat´iyyen fi´le çıkarılmışdır» diyorlar.
  • İsrâ  109: Ağlayarak çeneleri üstüne (yüzü koyun) kapanıyorlar ve bu, onlara derin saygısını artırıyor.
  • İsrâ  110: De ki: «Gerek Allah diye (ad verib) çağırın, gerek Rahman diye (habîbim) (ad verib) çağırın, hangisi ile çağırırsanız nihayet en güzel isimler Onundur». Namazında pek bağırma, sesini o kadar kısma da. İkisinin arası bir yol tut.
  • İsrâ  111: (Şöyle) de: «Evlâd edinmeyen, mülk (ün) de hiç bir ortağı olmayan, züll (-ü aciz) den nâşî yardımcıya da (ihtiyâcı) bulunmayan Allaha hamd olsun». Onu büyük bil, büyüklükle an.
  • Sistemli Evden Eve Taşımacılık

    Vaktin Çağrısı

    Wholesale B2B Marketplaces