Kehf Suresi Türkçe Meali

  • Kehf  1: Hamd Allah Teâlâ´ya olsun ki, kulunun üzerine kitabı indirdi ve onun için bir ihtilâf (bir tenakuz) yapmadı.
  • Kehf  2: (2-3) Müstakım olarak (indirdi ki) tarafından sadır olan bir şiddetli azap ile (kâfirleri) korkutsun ve sâlih sâlih amellerde bulunan mü´minleri de tebşir eylesin, ki onlar için şüphe yok güzel bir mükâfaat vardır. Orada (o mü´minler) ebedîyyen ikamette bulunacaklardır.
  • Kehf  3: (2-3) Müstakım olarak (indirdi ki) tarafından sadır olan bir şiddetli azap ile (kâfirleri) korkutsun ve sâlih sâlih amellerde bulunan mü´minleri de tebşir eylesin, ki onlar için şüphe yok güzel bir mükâfaat vardır. Orada (o mü´minler) ebedîyyen ikamette bulunacaklardır.
  • Kehf  4: Ve, «Allah (kendisi için) veled edindi» diyenleri de korkutsun (diye o kitabı indirdi).
  • Kehf  5: Buna dair ne kendilerinin bir bilgisi vardır ve ne de babalarının. Ne büyük bir söz ki, ağızlarından çıkıyor. Onlar başka değil, ancak yalan söylüyorlar.
  • Kehf  6: Demek ki, onlar bu Kur´an´a inanmazlarsa arkalarından bir şiddetli hüzün ile kendini tüketeceksin.
  • Kehf  7: Biz yeryüzünde olanları onun için bir ziynet kıldık ki, hangisi amelce daha güzeldir diye insanları imtihan edelim.
  • Kehf  8: Ve mamafih onun üzerinde ne varsa muhakkak ki, Biz hepsini de kupkuru, dağınık bir toprak edicileriz.
  • Kehf  9: Yoksa sandın mı ki Ashâb-ı Kehf ile Rakım, bizim âyetlerimizden bir aceb şey olmuşlardır?
  • Kehf  10: O vakit ki, o gençler mağaraya sığındılar da dediler ki: «Ey Rabbimiz! Bize kendi indinde bir rahmet ver ve bizim için işimizden dolayı bir muvaffakiyet hazırla.»
  • Kehf  11: Bunu müteakip onları kulakları üzerine mağarada senelerce (perde) vurmuş olduk.
  • Kehf  12: Sonra onları uyandırdık; iki tâifeden hangisinin bekledikleri müddeti daha iyi hesab ettiklerini bilelim diye.
  • Kehf  13: Biz sana onların haberlerini doğru olarak hikaye ediyoruz. Onlar genç bir zümre idiler. Rablerine imân etmişlerdi ve Biz de onların hidâyetini arttırmış idik.
  • Kehf  14: Ve onların kalplerini kuvvetlendirdik, o vakit ki kıyam ettiler de dediler ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir, O´ndan başkasına bir ilâh diye tapamayız. Diyecek olsak elbetteki haktan pek uzak bir söz söylemiş oluruz.»
  • Kehf  15: «Şunlar, şu bizim kavmimiz O´ndan başkasını ilâh ittihaz ettiler. Onların üzerine bir zahir hüccet getirmeli değil mi idiler? Artık bir yalanı Allah´a karşı iftira edenden daha zalim kim vardır?»
  • Kehf  16: Vaktâ ki, onlardan ve Allah´tan başka tapındıkları şeylerden siz içtinab ettiniz, artık mağaraya çekiliniz, sizin için Rabbiniz rahmetinden neşreder ve sizin için işlerinizden bir kolaylık hazırlar.
  • Kehf  17: Ve güneşi görürsün ki, doğduğu zaman onların mağaralarının sağ tarafına meyleder ve gurub ettiği vakit de onların sol taraflarına dönüverir ve onlar ondan bir geniş orta yerdedirler. Bu, Allah´ın âyetlerindendir. Allah kime hidâyet ederse o hidâyet bulmuş olur ve kimi de idlâl ederse artık onun için bir irşat edici yardımcı bulamazsın.
  • Kehf  18: Ve onları uyanıklar sanırsın, halbuki, onlar uykudadırlar ve onları sağ taraflarına ve sol taraflarına çeviririz ve köpekleri de iki kolunu kapı tarafına uzatmış bir haldedir. Eğer onların bu hallerine muttali olsa idin elbette onlardan döner, firar ederdin ve onlardan korku ile dolardın.
  • Kehf  19: Ve onları böylece uyandırdık ki, aralarında soruşturuversinler. Onlardan bir sözcü dedi ki: «Ne kadar durdunuz?» Dediler ki: «Bir gün veya bir günün birazı kadar.» Dediler ki: «Ne kadar durduğunuzu Rabbiniz daha ziyâde bilendir. Şimdi birinizi şu gümüş akçanız ile şehre gönderiniz, taamca hangisi daha temiz ise ondan size bir rızk getirsin ve çok dikkatli hareket etsin ve sizi sakın bir kimseye haber vermesin.»
  • Kehf  20: «Şüphe yok ki, onlar eğer size galebe ederlerse sizi ya taşlayarak öldürürler, veya sizi kendi milletlerine (dinlerine) döndürürler ve o takdirde artık ebedîyyen felâh bulamazsınız.»
  • Kehf  21: Ve böylece onların ahvaline başkalarını muttali kıldık ki, vaad-i İlâhînin şüphesiz bir hak olduğunu ve Kıyametin vukubulacağında da bir şüphe bulunmadığını bilsinler. O sıradaki, (o şehir ahalisi) aralarında onların işlerine ait münazaada bulunuyorlardı. Binaenaleyh dediler ki: «Onların üzerlerine bir bina yapınız.» Onları, Rableri daha ziyâde bilicidir. Onların işine malumatları galip olanlar da dedi ki: «Elbette onların yanlarında bir mescid ittihaz edineceğiz.»
  • Kehf  22: Diyeceklerdir ki: «Onlar üçtür, dördüncüleri köpekleridir» ve diyeceklerdir ki: «Beştir, altıncıları köpekleridir.» (Bu iki söz) Gayba taş atmaktır ve diyeceklerdir ki: «Yedidirler. Sekizincileri de köpekleridir.» De ki: «Onların adetlerini en ziyâde bilen Rabbimdir. Onları ancak pek azı bilir.» Artık onların hakkında zahiri bir mücadeleden başka münakaşada bulunma ve onlara dair bunlardan hiçbirinden bir fetva da isteme.
  • Kehf  23: (23-24) Ve bir şey hakkında, «Ben bunu elbette ki, yarın yapacağım,» deme. Ancak Allah Teâlâ dileyecek olursa (yapacağım)» de. Ve unuttuğun vakit Rabbini zikret ve de ki: «Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir dosdoğru hayra (bir muvaffakiyete) eriştirir.»
  • Kehf  24: (23-24) Ve bir şey hakkında, «Ben bunu elbette ki, yarın yapacağım,» deme. Ancak Allah Teâlâ dileyecek olursa (yapacağım)» de. Ve unuttuğun vakit Rabbini zikret ve de ki: «Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir dosdoğru hayra (bir muvaffakiyete) eriştirir.»
  • Kehf  25: Ve onlar mağaralarında üçyüz sene durdular. Dokuz (sene) de arttırdılar.
  • Kehf  26: De ki: «Ne kadar durduklarını Allah Teâlâ daha iyi bilendir. Göklerin ve yerin gaybı O´nun içindir. O ne güzel görür, ne güzel işitir! Onlar için O´ndan başka bir yardımcı yoktur ve hükmünde hiçbir kimseyi ortak kılmaz.»
  • Kehf  27: Ve Rabbin kitabından sana vahyolunanı oku, O´nun kelimelerini değiştirecek yoktur ve O´ndan başka bir melce de bulamazsın.
  • Kehf  28: Ve nefsince de sabret, o kimseler ile beraber ki, sabah ve akşam Rablerine dua ederler, O´nun cemalini dilerler ve dünya hayatının ziynetini dileyerek onlardan gözlerini çevirme ve o kimseye uyma ki, Bizim zikrimizden kalbini iğfâl etmişizdir ve hevâsına tâbi olmuştur ve işi de israftan ibaret bulunmuştur.
  • Kehf  29: Ve de ki: «Hak Rabbinizdendir. Artık kim dilerse imân etsin ve kim dilerse inkâr eylesin.» Şüphe yok ki, Biz zalimler için bir ateş hazırlamışızdır. Onun perdeleri kendilerini kuşatmıştır. Ve eğer istimdatta bulunacak olurlarsa katran gibi bir su ile imdat olunurlar ki, yüzleri kavurur. O ne fena içki, ne fena rahat edilecek bir yer!
  • Kehf  30: Şüphe yok, o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular. Biz elbette (öyle) güzel amel işleyenlerin mükâfaatını zâyi etmeyiz.
  • Kehf  31: İşte onlar için Adn cennetleri vardır ki, altlarından ırmaklar akar. Orada tahtlar üzerine kurularak altundan bilezikler ile süsleneceklerdir ve ince dibadan ve kalın dibadan yeşil libaslar giyeceklerdir. O ne güzel mükâfaattır ve ne kadar güzel bir karargâhtır.
  • Kehf  32: Onlara iki erkeği misal getir ki, Biz onlardan birine iki üzüm bağı vermiş ve bunları hurmalıklarla kuşatmış ve aralarında da bir ekin yetiştirmiştik.
  • Kehf  33: O iki bağ da yemişlerini meydana getirmiş ve onlardan hiçbir şey noksan bırakmamıştı ve bunların arasında da bir ırmak akıtmıştık.
  • Kehf  34: Ve onun için başka bir nevi mal da vardı. Sonra o arkadaşına, onunla konuşarak dedi ki: «Ben malca senden daha ziyâdeyim ve cemaatce de senden daha kuvvetliyim.»
  • Kehf  35: Ve o nefsine zulmeder olduğu halde bağına girdi, dedi ki: «Ben zannetmem ki, bu ebedîyyen yok olsun.»
  • Kehf  36: «Ve zannetmem ki, Kıyamet kopsun ve eğer Rabbime reddedilir isem elbette bundan daha hayırlı bir merci bulurum.»
  • Kehf  37: Arkadaşı ona, onunla muhâverede bulunarak dedi ki: «Seni topraktan, sonra bir nutfeden yaratan, sonra da seni bir erkek olarak tesviye edeni inkar eder mi oldun?»
  • Kehf  38: «Lâkin (ben itikad ettim ki) O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir ferdi ortak edinmem.»
  • Kehf  39: «Bağına girdiğin zaman, ´Maşallah, lâ kuvvete illâ billah´ demeli değil mi idin, eğer beni malca ve evlatça daha az görüyorsan?»
  • Kehf  40: «Umulur ki, Rabbim bana senin bağından daha hayırlısını verir ve senin bağın üzerine de gökten bir yıldırım gönderir de orası kayacık bir toprak kesilir.»
  • Kehf  41: «Yahut suyu çekilir de artık onu aramaya asla güç yetiremezsin.»
  • Kehf  42: Ve meyvesini (servetini) helâk kapladı. Artık ona sarfettiği şeylerden dolayı iki avucunu ovuşturmaya başladı. O (bağ) ise çardakları üzerine çökmüş idi ve diyordu ki: «Ne olurdu ben Rabbime bir ferdi şerik koşmamış olsaydım!»
  • Kehf  43: Ve onun için Allah´tan başka yardım edecek bir cemaat de yok idi ve kendisine yardım edebilecek bir halde değildi.
  • Kehf  44: Böyle bir vaziyette velâyet, ancak hak olan Allah´a mahsustur. O sevapca en hayırlıdır ve akibetce de en hayırlıdır.
  • Kehf  45: Ve onlara dünya hayatının misalini irâd et. Bir su gibi ki, onu gökten indirdik, sonra onunla yerin bitirmiş olduğu şeyler karıştılar. Sonra da cüzleri kurudu parçalandı, rüzgârlar onu savurur, dağıtır oluverdi. Ve Allah Teâlâ her şey üzerine muktedirdir.
  • Kehf  46: Mal ve oğullar dünya hayatının ziynetidir. Bakî kalacak olan sâlih ameller ise Rabbin indinde sevapca hayırlıdır ve ümitçe de hayırlıdır.
  • Kehf  47: Ve yâd et (o günü ki) dağları yürütürüz ve yeri apaçık görürsün. Ve onları haşretmiş oluruz. Artık onlardan bir ferdi bile terketmemişizdir.
  • Kehf  48: Ve Rabbine bir saf olarak arzedilmişlerdir. Muhakkak ki siz, kendinizi ilk defa yarattığımız gibi Bize gelmiş oldunuz. Hayır. Siz zû´m etmiş idiniz ki, sizin için hiçbir mev´id tayin etmeyeceğiz.
  • Kehf  49: Ve kitap (suhuf-u âmâl) meydana konmuştur. Artık günahkârları, onda olanlardan dolayı korkar kimseler görürsün ve derler ki: «Eyvah bizlere! Bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bir şey bırakmaksızın hepsini saymış, tesbit etmiş!» Ve yapmış oldukları şeyleri hazır buldular ve Rabbin hiçbir kimseye zulmetmez.
  • Kehf  50: Ve yâd et o zamanı ki, meleklere, «Âdem´e secde ediniz.» demiştik te, onlar da hemen secde etmişlerdi, İblis müstesna; cin tâifesinden idi. Rabbinin emrinden çıkıverdi. Şimdi Benden gayrı onu ve onun zürriyetini dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin için bir düşmandır. Zalimler için ne fena bir bedel.
  • Kehf  51: Onları ne göklerin ve yerin yaradılışına ve ne de kendi nefislerinin yaradılışına şahit tutmadım ve Ben nâsı idlâl edici olanları da yardımcı ittihaz eder olmadım.
  • Kehf  52: Ve o gün ki, diyecektir: «O bana şerikler zû´m ettiğinize nidâ ediniz.» Hemen onları çağıracaklardır, fakat kendilerine icabet etmiş olmayacaklardır. Ve aralarına bir mühlik vadi koymuşuzdur.
  • Kehf  53: Ve günahkârlar, ateşi görmüş, artık kendilerinin ona düşeceklerini anlamışlar ve ondan savuşacak bir yer bulamamışlardır.
  • Kehf  54: Şan-ı ulûhiyetim hakkı için bu Kur´an´da nâs için her türlü misalden çeşit çeşit beyan ettik. İnsan ise husûmetçe her şeyin ekseri olmuştur.
  • Kehf  55: Kendilerine Hüda (Kur´an) geldiği zaman nâsı imân etmelerinden ve Rablerine istiğfarda bulunmalarından men eden olmadı, ancak kendilerine evvelkilerin sünnetinin (haklarında mukadder olan helâkin) gelmesini veya kendilerini azabın ayânen gelmesini istemeleri olmuştur.
  • Kehf  56: Ve Biz peygamberleri göndermeyiz, ancak mübeşşirler, münzirler olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise bâtılâne mücadelede bulunurlar ki, onunla hakkı iptal etsinler ve onlar Bizim âyetlerimizi ve korkutulmuş oldukları şeyleri eğlence ittihaz ettiler (onlar ile istihzâda bulundular).
  • Kehf  57: Daha zalim kim vardır o kimseden ki, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldığı halde ondan hemen yüz çevirir ve iki elinin takdim etmiş olduğu şeyi unutmuş olur. Biz onların kalpleri üzerine onu güzelce anlayabilmelerine mani perdeler, kulaklarında da bir ağırlık kılmış olduk ve onları hidâyete dâvet edip dursan, onlar yine o vakit hidâyete ebedîyyen ermezler.
  • Kehf  58: Ve Rabbin, mağfireti pek ziyâdedir, rahmet sahibidir. Eğer onları kazandıkları sebebiyle muaheze edecek olsa elbette onlar için azabı tacil ederdi. Fakat onlar için vaadedilmiş bir zaman vardır. Onun ötesinde bir mahall-i necât bulamazlar.
  • Kehf  59: Ve (yâd ediniz) o memleketleri ki, zulmeder oldukları vakit onları helâk ettik. Ve onların helâkleri için bir muayyen vakit tayin etmiş idik.
  • Kehf  60: Ve yâd et, bir vakit ki Mûsa, genç refikına demişti: «Ben iki denizin cem olduğu yere varıncaya kadar durmayacağım, yahut uzun bir müddet geçireceğim.»
  • Kehf  61: Vaktâ ki, iki denizin birleştikleri yere ulaştılar, balıklarını unuttular. O vakit (o balık) denizde bir yarığa doğru yolunu tutmuştu.
  • Kehf  62: Vaktâ ki geçip gittiler. (Hazreti Mûsa) Genç arkadaşına dedi ki: «Bize kuşluk yemeğimizi getir, biz bu yolculuğumuzda muhakkak ki yorgunluğa uğradık.»
  • Kehf  63: (O genç de) Dedi ki: «Gördün mü? Kayaya çıktığımız vakit ben şüphe yok balığı unuttum. Onu söylemeyi bana şeytandan başkası unutturmuş olmadı.» O, denizde yolunu acaip bir surette tutmuştu.
  • Kehf  64: Dedi ki: «İşte bizim aramakta olduğumuz da bu ya.» Hemen izleri üzerine uyarak geri döndüler.
  • Kehf  65: Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, ona kendi indimizden bir rahmet vermiştik. Ve ona nezdimizden bir ilim öğretmiştik.
  • Kehf  66: Ona Mûsa dedi ki: «Öğretilmiş olduğundan bana bir vesile-i irşat öğretivermekliğin üzere sana tâbi olabilir miyim?»
  • Kehf  67: Dedi ki: «Şüphe yok sen benimle beraber sabra kâdir olamazsın.»
  • Kehf  68: «Ve hakikatından tamamen haberdar olmadığın bir şeye karşı nasıl sabredebilirsin?»
  • Kehf  69: Dedi ki: «İnşaallah beni elbette sabreder bulacaksın ve sana hiçbir emirde âsi olmam.»
  • Kehf  70: (70-71) Dedi ki: «Eğer bana tabî olacak isen artık bana hiçbir şeyden sual etme, ondan sana ben haber verinceye değin.» Bunun üzerine gidiverdiler. Vaktâ ki bir gemiye bindiler, o, gemiyi yaraladı. Dedi ki: «Onu yaraladın mı ki, ahalisini garkediveresin? Doğrusu pek münker bir şey yaptın.»
  • Kehf  71: (70-71) Dedi ki: «Eğer bana tabî olacak isen artık bana hiçbir şeyden sual etme, ondan sana ben haber verinceye değin.» Bunun üzerine gidiverdiler. Vaktâ ki bir gemiye bindiler, o, gemiyi yaraladı. Dedi ki: «Onu yaraladın mı ki, ahalisini garkediveresin? Doğrusu pek münker bir şey yaptın.»
  • Kehf  72: (72-73) Dedi ki: «Ben demedim mi ki, şüphe yok sen benimle beraber sabra takat getiremezsin?» Dedi ki: «Unuttuğum şey ile beni muahaze etme. Bana bu işimden dolayı bir güçlük teklif eyleme.»
  • Kehf  73: (72-73) Dedi ki: «Ben demedim mi ki, şüphe yok sen benimle beraber sabra takat getiremezsin?» Dedi ki: «Unuttuğum şey ile beni muahaze etme. Bana bu işimden dolayı bir güçlük teklif eyleme.»
  • Kehf  74: Yine gittiler, nihâyet bir oğlan çocuğuna rastgeldikleri an hemen onu öldürüverdi. Dedi ki: «Bir tertemiz nefsi, bir nefs mukabilinde olmaksızın öldürdün mü? Muhakkak ki, pek kötü bir şey yapmış oldun.»
  • Kehf  75: Dedi ki: «Ben sana demedim mi ki, şüphe yok sen benimle beraber sabra takat getiremezsin.»
  • Kehf  76: Dedi ki: «Bundan sonra sana bir şeyden sual edersem artık bana musahip olma. Muhakkak ki, benim tarafımdan özre erişmiş oldun.»
  • Kehf  77: Sonra yine gittiler, bir belde ahalisine varınca onun ahalisinden taam istediler. Onlar ise bunları misafir kabul etmekten kaçındılar. Derken orada bir duvar buldular ki, yıkılmak istemekte idi. Hemen doğrultuverdi. Dedi ki: «Eğer dileseydin bunun üzerine elbette bir ücret alıverirdin.»
  • Kehf  78: Dedi ki: «İşte bu, benimle senin aramızın ayrılışıdır. Üzerine sabra muktedir olamadığın şeylerin izahını sana haber vereceğim.»
  • Kehf  79: Şöyle ki: «Gemi, denizde çalışan birtakım zayıflara ait idi. Artık ben onu kusurlu yapmak istedim ve onların ötesinde bir hükümdar vardır ki, her (sağlam) gemiyi zulmen alıvermektedir.»
  • Kehf  80: «Oğlana gelince onun anası ile babası iki mü´min kimselerdir. İmdi onları bir azgınlığa, bir küfre bürümesinden korktuk.»
  • Kehf  81: «Artık biz istedik ki, Rableri onlara ondan temizlikçe daha hayırlısını ve merhametçe daha yakınını bedel olarak versin.»
  • Kehf  82: «Duvara gelince, şehirde iki yetim oğlanındı. Altında ise onlara ait bir hazine var idi. Babaları da sâlih bir kimse idi. Artık Rabbin diledi ki onlar sinn-i rüşte ersinler de hazinelerini çıkarıversinler. (Bu) Rabbinden bir rahmet olarak (böyle yapılmıştır). Ve onu kendi reyimle yapmış olmadım. İşte bu, üzerine sabra takat getiremediğin şeyin izahıdır.
  • Kehf  83: Ve sana Zülkarneyn´den sual ediyorlar. De ki: «O´na dair size kâfi bir haber hikâye edeceğim.»
  • Kehf  84: Biz O´nu yeryüzünde bir kudrete erdirdik ve ona her şeyden bir sebep verdik.
  • Kehf  85: Artık o, bir yol takibe başladı.
  • Kehf  86: Tâ ki, güneşin battığı yere vardı, onu siyah bir çamur gözesinde gurub eder (gibi) buldu ve onun yanında bir kavim de buldu. Dedik ki: «Ey Zülkarneyn! Ya muazzep kılarsın veyahut haklarında güzelce bir muamele yaparsın.»
  • Kehf  87: Dedi ki: «Her kim zulüm ederse elbette onu muazzep kılarız, sonra da Rabbine reddedilir, artık o da cidden şedît bir azap ile muazzep kılar.»
  • Kehf  88: Amma her kim imân eder ve sâlih amelde bulunursa artık onun için çok güzel bir mükâfaat vardır ve ona emrettiğimiz şeylerden bir kolaylık söyleriz.
  • Kehf  89: Sonra da başka bir yol takip etti.
  • Kehf  90: Vaktâ ki güneşin doğduğu bir cihete kavuştu, onu bir kavim üzerine tulû eder buldu ki, onlar için güneşe karşı bir siper yapmış değildik.
  • Kehf  91: İşte böylece. Ve şüphe yok ki, onun yanında neler olduğunu Biz ilmen ihata etmişizdir.
  • Kehf  92: Sonra diğer bir yolu takibe başladı.
  • Kehf  93: Vaktâ ki, iki dağın arasına kavuştu, onların yakınında bir kavim buldu ki, söz anlayabilmeye yaklaşacak bir halde değildiler.
  • Kehf  94: Dediler ki: «Ey Zülkarneyn! Şüphe yok ki, Yecüc ile Mecüc, yerde fesat çıkarıp duran kimselerdir. Bizimle onların arasına bir sed yapmaklığın için sana bir bedel versek olur mu?»
  • Kehf  95: Dedi ki: «Rabbimin beni içinde bulundurduğu (nîmetler sizin bana vereceğiniz bedelden) hayırlıdır. Siz bana bir kuvvet ile yardım edin, sizinle onların arasına bir kuvvetli sedd (haciz) yapayım.»
  • Kehf  96: «Bana demir parçaları getirin,» iki dağın arası bir seviyeye gelince «körükleyin,» dedi. Onu ateş haline koyduğu zaman da «getirin bana,» dedi, «Üzerine erimiş bakır dökeyim.»
  • Kehf  97: Artık ne onun üstüne çıkmaya kâdir oldular ve ne de onun için delik açmaya güçleri yetti.
  • Kehf  98: Dedi ki: «Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi geldiği vakit ise onu dümdüz etmiş olacaktır. Ve Rabbimin vaadi bir hak olmuştur.»
  • Kehf  99: Ve o gün (Yecüc ile Mecüc´ün çıktıkları zaman) Onların bazılarını bazısı içinde dalgalanır (muztarip) bir halde bırakmışızdır ve sura üfürülmüştür, artık onların hepsini toptan toplamışızdır.
  • Kehf  100: (100-101) Ve o gün cehennemi kâfirler için bir gösterişle göstermişizdir. Onlar ki, gözleri benim zikrimden bir perdede idi ve işitmeğe de kâdir olmaz olmuşlardı.
  • Kehf  101: (100-101) Ve o gün cehennemi kâfirler için bir gösterişle göstermişizdir. Onlar ki, gözleri benim zikrimden bir perdede idi ve işitmeğe de kâdir olmaz olmuşlardı.
  • Kehf  102: Ya o kâfir olanlar, benden başka kullarımı (kendilerine) dostlar ittihaz edeceklerini mi sanıverdiler. Biz cehennemi kâfirler için bir konaklık yer olarak hazırladık.
  • Kehf  103: De ki: «Size amellerce en ziyâde hüsrâna düşmüş olanları haber vereyim mi?»
  • Kehf  104: «Onlar ki, dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Ve halbuki, onlar güzel bir amel yapar olduklarını zannederler.»
  • Kehf  105: Onlar, o kimselerdir ki, Rablerininin âyetlerini ve ru´yetini inkar ettiler. İmdi onların amelleri bâtıl olmuştur. Artık Kıyamet günü onlar için bir terazi tutmayacağız.
  • Kehf  106: İşte onların cezaları, küfrettikleri ve âyetlerimizi ve peygamberlerimizi eğlence yerine tuttukları için cehennemdir.
  • Kehf  107: O kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, onlar için Firdevs cennetleri elbetteki bir konak olmuştur.
  • Kehf  108: Orada ebedîyyen kalıcıdırlar. Oradan ayrılmak istemezler.
  • Kehf  109: De ki: «Eğer Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, elbette Rabbimin kelimeleri tükenmeden deniz tükenir biter. Velev ki denizin bir mislini de yardımcı getirecek olsak.»
  • Kehf  110: De ki: «Ben ancak sizin gibi bir beşerim, bana vahyolunuyor ki, sizin ilâhınız ancak bir ilâhtır. Artık her kim Rabbinin huzur-u mânevisine ermek niyazında bulunur oldu ise sâlih amel işlesin ve Rabbinin ibadetine hiçbir kimseyi ortak edinmesin.»
  • Sistemli Evden Eve Taşımacılık

    Vaktin Çağrısı

    Wholesale B2B Marketplaces

    Ramazan Bayramı