Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor
Nûh 1 (Mealleri Karşılaştır):
- İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihî en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum azâbun elîm(elîmun).
- بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ إِنَّآ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦٓ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
- Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik.
Nûh 2 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle yâ kavmi innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).
- قَالَ يَٰقَوْمِ إِنِّى لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
- Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”
Nûh 3 (Mealleri Karşılaştır):
- Eni’budûllâhe vettekûhu ve etîûn(etîûni).
- أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ وَٱتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ
- (3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”
Nûh 4 (Mealleri Karşılaştır):
- Yagfir lekum min zunûbikum ve yûahhırkum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne ecelallâhi izâ câe lâ yuahhar(yûahharu), lev kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
- يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ إِنَّ أَجَلَ ٱللَّهِ إِذَا جَآءَ لَا يُؤَخَّرُ ۖ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
- (3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”
Nûh 5 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle rabbi innî deavtu kavmî leylen ve nehârâ(nehâran).
- قَالَ رَبِّ إِنِّى دَعَوْتُ قَوْمِى لَيْلًا وَنَهَارًا
- Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.”
Nûh 6 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe lem yezidhum duâî illâ firârâ(firâran).
- فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَآءِىٓ إِلَّا فِرَارًا
- Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı.”
Nûh 7 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve innî kullemâ deavtuhum li tagfire lehum cealû esâbiahum fî âzânihim vestagşev siyâbehum ve esarrû vestekberûstikbârâ(vestekberûstikbâran).
- وَإِنِّى كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوٓا۟ أَصَٰبِعَهُمْ فِىٓ ءَاذَانِهِمْ وَٱسْتَغْشَوْا۟ ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا۟ وَٱسْتَكْبَرُوا۟ ٱسْتِكْبَارًا
- “Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”
Nûh 8 (Mealleri Karşılaştır):
- Summe innî deavtuhum cihârâ(cihâran).
- ثُمَّ إِنِّى دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا
- “Sonra ben onları açık açık davet ettim.”
Nûh 9 (Mealleri Karşılaştır):
- Summe innî a’lentu lehum ve esrartu lehum isrârâ(isrâran).
- ثُمَّ إِنِّىٓ أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا
- “Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.”
Nûh 10 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe kul tustagfırû rabbekum innehu kâne gaffârâ(gaffâran).
- فَقُلْتُ ٱسْتَغْفِرُوا۟ رَبَّكُمْ إِنَّهُۥ كَانَ غَفَّارًا
- “Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’
Nûh 11 (Mealleri Karşılaştır):
- Yursilis semâe aleykum midrârâ(midrâren).
- يُرْسِلِ ٱلسَّمَآءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًا
- ‘(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.’
Nûh 12 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve yumdidkum biemvâlin ve benîne ve yec’al lekum cennâtin ve yec’al lekum enhârâ(enhâren).
- وَيُمْدِدْكُم بِأَمْوَٰلٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَل لَّكُمْ جَنَّٰتٍ وَيَجْعَل لَّكُمْ أَنْهَٰرًا
- ‘Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.’
Nûh 13 (Mealleri Karşılaştır):
- Mâ lekum lâ tercûne lillâhi vekârâ(vekâren).
- مَّا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا
- ‘Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?’
Nûh 14 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve kad halakakum etvârâ(etvâren).
- وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا
- ‘Hâlbuki, O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.’
Nûh 15 (Mealleri Karşılaştır):
- E lem terev keyfe halakallâhu seb’a semâvâtin tıbâkâ(tıbâkan).
- أَلَمْ تَرَوْا۟ كَيْفَ خَلَقَ ٱللَّهُ سَبْعَ سَمَٰوَٰتٍ طِبَاقًا
- ‘Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?’
Nûh 16 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve cealel kamere fîhinne nûren ve cealeş şemse sirâcâ(sirâcen).
- وَجَعَلَ ٱلْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ ٱلشَّمْسَ سِرَاجًا
- ‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?’
Nûh 17 (Mealleri Karşılaştır):
- Vallâhu enbetekum minel ardı nebâtâ(nebâten).
- وَٱللَّهُ أَنۢبَتَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ نَبَاتًا
- ‘Allah, sizi (babanız Âdem’i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)’
Nûh 18 (Mealleri Karşılaştır):
- Summe yuîdukum fîhâ ve yuhricukum ihrâcâ(ihrâcen).
- ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا
- ‘Sonra sizi yine oraya döndürecek ve kesinlikle sizi (yeniden) çıkaracaktır.’
Nûh 19 (Mealleri Karşılaştır):
- Vallâhu ceale lekumul arda bisâtâ(bisâtan).
- وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ بِسَاطًا
- (19-20) ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.”
Nûh 20 (Mealleri Karşılaştır):
- Li teslukû minhâ subulen ficâcâ(ficâcen).
- لِّتَسْلُكُوا۟ مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا
- (19-20) ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.”
Nûh 21 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle nûhun rabbi innehum asavnî vettebeû men lem yezidhu mâluhu ve veleduhû illâ hasârâ(hasâran).
- قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِى وَٱتَّبَعُوا۟ مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُۥ وَوَلَدُهُۥٓ إِلَّا خَسَارًا
- Nûh, dedi ki: “Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular.”
Nûh 22 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve mekerû mekren kubbârâ(kubbâren).
- وَمَكَرُوا۟ مَكْرًا كُبَّارًا
- “Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular.”
Nûh 23 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve kâlû lâ tezerunne âlihetekum ve lâ tezerrunne vedden ve lâ suvâan ve lâ yegûse ve yeûka ve nesrâ(nesren).
- وَقَالُوا۟ لَا تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا
- “Şöyle dediler: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd’i, Süvâ’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u ve Nesr’i hiç bırakmayın.”
Nûh 24 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve kad edallû kesîrâ(kesîren), ve lâ tezidiz zâlimîne illâ dalâlâ(dalâlen).
- وَقَدْ أَضَلُّوا۟ كَثِيرًا ۖ وَلَا تَزِدِ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا ضَلَٰلًا
- “Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.”
Nûh 25 (Mealleri Karşılaştır):
- Mimmâ hatîâtihim ugrikû fe udhılû nâran fe lem yecıdû lehum min dûnillâhi ensârâ(ensâren).
- مِّمَّا خَطِيٓـَٰٔتِهِمْ أُغْرِقُوا۟ فَأُدْخِلُوا۟ نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا۟ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ أَنصَارًا
- Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah’tan başka yardımcılar bulamadılar.
Nûh 26 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve kâle nûhun rabbi lâ tezer alel ardı minel kâfirîne deyyârâ(deyyâren).
- وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى ٱلْأَرْضِ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ دَيَّارًا
- Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!”
Nûh 27 (Mealleri Karşılaştır):
- İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ(keffâre).
- إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا۟ عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوٓا۟ إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا
- “Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler.”
Nûh 28 (Mealleri Karşılaştır):
- Rabbigfirlî ve li vâlideyye ve li men dehale beytiye mu’minen ve lil mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti) ve lâ tezidiz zâlimîne illâ tebârâ(tebâren).
- رَّبِّ ٱغْفِرْ لِى وَلِوَٰلِدَىَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِىَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ وَلَا تَزِدِ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا تَبَارًۢا
- “Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.”