Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor
Nâziât 1 (Mealleri Karşılaştır):
- Ven nâziâti garkâ(garkan).
- بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ وَٱلنَّٰزِعَٰتِ غَرْقًا
- Andolsun (kâfirlerin ruhlarını) şiddetle çekip çıkaranlara,
Nâziât 2 (Mealleri Karşılaştır):
- Ven nâşitâti neştâ(neştan).
- وَٱلنَّٰشِطَٰتِ نَشْطًا
- Andolsun (mü’minlerin ruhlarını) kolaylıkla alanlara,
Nâziât 3 (Mealleri Karşılaştır):
- Ves sâbihâti sebhâ(sebhan).
- وَٱلسَّٰبِحَٰتِ سَبْحًا
- Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere,
Nâziât 4 (Mealleri Karşılaştır):
- Fes sâbikâti sebkâ(sebkan).
- فَٱلسَّٰبِقَٰتِ سَبْقًا
- Derken, öne geçenlere,
Nâziât 5 (Mealleri Karşılaştır):
- Fel mudebbirâti emrâ(emren).
- فَٱلْمُدَبِّرَٰتِ أَمْرًا
- Nihayet işi çekip çevirenlere (ki, mutlaka tekrar diriltileceksiniz).
Nâziât 6 (Mealleri Karşılaştır):
- Yevme tercufur râcifeh(râcifetu).
- يَوْمَ تَرْجُفُ ٱلرَّاجِفَةُ
- (6-7) Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.
Nâziât 7 (Mealleri Karşılaştır):
- Tetbeuher râdifeh(râdifetu).
- تَتْبَعُهَا ٱلرَّادِفَةُ
- (6-7) Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.
Nâziât 8 (Mealleri Karşılaştır):
- Kulûbun yevmeizin vâcifeh(vâcifetun).
- قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ
- O gün birtakım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır.
Nâziât 9 (Mealleri Karşılaştır):
- Ebsâruhâ hâşiah(hâşiatun).
- أَبْصَٰرُهَا خَٰشِعَةٌ
- Onların gözleri (korku ile) inecektir.
Nâziât 10 (Mealleri Karşılaştır):
- Yekûlûne e innâ le merdûdûne fîl hâfireh(hâfireti).
- يَقُولُونَ أَءِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِى ٱلْحَافِرَةِ
- Şöyle derler: “Biz gerçekten gerisin geriye eski hâlimize mi döndürüleceğiz?”
Nâziât 11 (Mealleri Karşılaştır):
- E izâ kunnâ izâmen nahıreh(nahıreten).
- أَءِذَا كُنَّا عِظَٰمًا نَّخِرَةً
- “Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?”
Nâziât 12 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâlû tilke izen kerretun hâsireh(hâsiretun).
- قَالُوا۟ تِلْكَ إِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ
- “Öyle ise bu hüsran dolu bir dönüştür” dediler.
Nâziât 13 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe innemâ hiye zecretun vâhıdeh(vâhıdetun).
- فَإِنَّمَا هِىَ زَجْرَةٌ وَٰحِدَةٌ
- Hâlbuki o, bir haykırıştan (sûr’un üfürülmesinden) ibarettir.
Nâziât 14 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe izâ hum bis sâhireh(sâhireti).
- فَإِذَا هُم بِٱلسَّاهِرَةِ
- Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.
Nâziât 15 (Mealleri Karşılaştır):
- Hel etâke hadîsu mûsâ.
- هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ مُوسَىٰٓ
- (Ey Muhammed!) Mûsâ’nın haberi sana geldi mi?
Nâziât 16 (Mealleri Karşılaştır):
- İz nâdâhu rabbuhu bil vâdil mukaddesi tuvâ(tuven).
- إِذْ نَادَىٰهُ رَبُّهُۥ بِٱلْوَادِ ٱلْمُقَدَّسِ طُوًى
- Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti:
Nâziât 17 (Mealleri Karşılaştır):
- İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.
- ٱذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ
- “Haydi Firavun’a git! Çünkü o azmıştır.”
Nâziât 18 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe kul hel leke ilâ en tezekkâ.
- فَقُلْ هَل لَّكَ إِلَىٰٓ أَن تَزَكَّىٰ
- “Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin?
Nâziât 19 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve ehdiyeke ilâ rabbike fe tahşâ.
- وَأَهْدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخْشَىٰ
- Seni Rabbine ileteyim de O’na karşı derinden saygı duyup korkasın!”
Nâziât 20 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe erâhul âyetel kubrâ.
- فَأَرَىٰهُ ٱلْءَايَةَ ٱلْكُبْرَىٰ
- Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi.
Nâziât 21 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe kezzebe ve asâ.
- فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ
- Fakat o, Mûsâ’yı yalanladı ve isyan etti.
Nâziât 22 (Mealleri Karşılaştır):
- Summe edbere yes’â.
- ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ
- Sonra sırt dönüp koşarak gitti.
Nâziât 23 (Mealleri Karşılaştır):
- Fehaşere fe nâdâ.
- فَحَشَرَ فَنَادَىٰ
- Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi:
Nâziât 24 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe kâle ene rabbukumul a’lâ.
- فَقَالَ أَنَا۠ رَبُّكُمُ ٱلْأَعْلَىٰ
- “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.
Nâziât 25 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe ehazehullâhu nekâlel âhıreti vel ûlâ.
- فَأَخَذَهُ ٱللَّهُ نَكَالَ ٱلْءَاخِرَةِ وَٱلْأُولَىٰٓ
- Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.
Nâziât 26 (Mealleri Karşılaştır):
- İnne fî zâlike le ıbreten li men yahşâ.
- إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِّمَن يَخْشَىٰٓ
- Şüphesiz bunda Allah’tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.
Nâziât 27 (Mealleri Karşılaştır):
- E entum eşeddu halkan emis semâ’(semâu), benâhâ.
- ءَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ ٱلسَّمَآءُ ۚ بَنَىٰهَا
- (Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.
Nâziât 28 (Mealleri Karşılaştır):
- Refea semkehâ fe sevvâhâ.
- رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّىٰهَا
- Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.
Nâziât 29 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve agtaşe leylehâ ve ahrece duhâhâ.
- وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَىٰهَا
- O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.
Nâziât 30 (Mealleri Karşılaştır):
- Vel arda ba’de zâlike dehâhâ.
- وَٱلْأَرْضَ بَعْدَ ذَٰلِكَ دَحَىٰهَآ
- Ardından yeri düzenleyip döşedi.
Nâziât 31 (Mealleri Karşılaştır):
- Ahrece minhâ mâehâ ve mer’âhâ.
- أَخْرَجَ مِنْهَا مَآءَهَا وَمَرْعَىٰهَا
- Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
Nâziât 32 (Mealleri Karşılaştır):
- Vel cibâle ersâhâ.
- وَٱلْجِبَالَ أَرْسَىٰهَا
- Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Nâziât 33 (Mealleri Karşılaştır):
- Metâan lekum ve li en âmikum.
- مَتَٰعًا لَّكُمْ وَلِأَنْعَٰمِكُمْ
- Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı.
Nâziât 34 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe izâ câetit tammetul kubrâ.
- فَإِذَا جَآءَتِ ٱلطَّآمَّةُ ٱلْكُبْرَىٰ
- (34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
Nâziât 35 (Mealleri Karşılaştır):
- Yevme yetezekkerul insânu mâ seâ.
- يَوْمَ يَتَذَكَّرُ ٱلْإِنسَٰنُ مَا سَعَىٰ
- (34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
Nâziât 36 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve burrizetil cahîmu li men yerâ.
- وَبُرِّزَتِ ٱلْجَحِيمُ لِمَن يَرَىٰ
- Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.
Nâziât 37 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe emmâ men tagâ.
- فَأَمَّا مَن طَغَىٰ
- (37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
Nâziât 38 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve âserel hayâted dunyâ.
- وَءَاثَرَ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا
- (37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
Nâziât 39 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe innel cahîme hiyel me’vâ.
- فَإِنَّ ٱلْجَحِيمَ هِىَ ٱلْمَأْوَىٰ
- (37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
Nâziât 40 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve emmâ men hâfe makâme rabbihî ve nehennefse anil hevâ.
- وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِۦ وَنَهَى ٱلنَّفْسَ عَنِ ٱلْهَوَىٰ
- (40-41) Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
Nâziât 41 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe innel cennete hiyel me’vâ.
- فَإِنَّ ٱلْجَنَّةَ هِىَ ٱلْمَأْوَىٰ
- (40-41) Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
Nâziât 42 (Mealleri Karşılaştır):
- Yes’elûneke anis sâati eyyâne mursâhâ.
- يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلسَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَىٰهَا
- Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar.
Nâziât 43 (Mealleri Karşılaştır):
- Fîme ente min zikrâhâ.
- فِيمَ أَنتَ مِن ذِكْرَىٰهَآ
- Onu bilip söylemek nerede, sen nerede?
Nâziât 44 (Mealleri Karşılaştır):
- İlâ rabbike muntehâhâ.
- إِلَىٰ رَبِّكَ مُنتَهَىٰهَآ
- Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir.
Nâziât 45 (Mealleri Karşılaştır):
- İnnemâ ente munziru men yahşâhâ.
- إِنَّمَآ أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخْشَىٰهَا
- Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.
Nâziât 46 (Mealleri Karşılaştır):
- Ke ennehum yevme yerevnehâ lem yelbesû illâ aşiyyeten ev duhâhâ.
- كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوٓا۟ إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَىٰهَا
- Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.