Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor
Hicr 1 (Mealleri Karşılaştır):
- Elif lâm râ tilke âyâtul kitâbi ve kur’ânin mubîn(mubînin).
- بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓر ۚ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ وَقُرْءَانٍ مُّبِينٍ
- Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.
Hicr 2 (Mealleri Karşılaştır):
- Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn(muslimîne).
- رُّبَمَا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْ كَانُوا۟ مُسْلِمِينَ
- İnkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir.
Hicr 3 (Mealleri Karşılaştır):
- Zerhum ye’kulû ve yetemetteû ve yulhihimul emelu fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
- ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا۟ وَيَتَمَتَّعُوا۟ وَيُلْهِهِمُ ٱلْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
- Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.
Hicr 4 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ ve lehâ kitâbun ma’lûm(ma’lûmun).
- وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ
- Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.
Hicr 5 (Mealleri Karşılaştır):
- Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn(yeste’hırune).
- مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ
- Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
Hicr 6 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve kâlû yâ eyyuhellezî nuzzile aleyhiz zikru inneke le mecnûn(mecnûnun).
- وَقَالُوا۟ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِى نُزِّلَ عَلَيْهِ ٱلذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ
- Dediler ki: “Ey kendisine Zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!”
Hicr 7 (Mealleri Karşılaştır):
- Lev mâ te’tînâ bil melâiketi in kunte minas sâdıkîn(sâdıkîne).
- لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِٱلْمَلَٰٓئِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
- “Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”
Hicr 8 (Mealleri Karşılaştır):
- Mâ nunezzilul melâikete illâ bil hakkı ve mâ kânû izen munzarîn(munzarîne).
- مَا نُنَزِّلُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَمَا كَانُوٓا۟ إِذًا مُّنظَرِينَ
- Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.
Hicr 9 (Mealleri Karşılaştır):
- İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
- إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا ٱلذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
- Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
Hicr 10 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve le kad erselnâ min kablike fî şiyaıl evvelîn(evvelîne).
- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِى شِيَعِ ٱلْأَوَّلِينَ
- Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.
Hicr 11 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
- Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
Hicr 12 (Mealleri Karşılaştır):
- Kezâlike neslukuhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).
- كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُۥ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ
- Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.
Hicr 13 (Mealleri Karşılaştır):
- Lâ yu’minûne bihî ve kad halet sunnetul evvelîn(evvelîne).
- لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ ٱلْأَوَّلِينَ
- Önceki milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur’an’a) inanmazlar.
Hicr 14 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve lev fetahnâ aleyhim bâben mines semâi fe zallû fîhi ya’rucûn(ya’rucûne).
- وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فَظَلُّوا۟ فِيهِ يَعْرُجُونَ
- (14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.
Hicr 15 (Mealleri Karşılaştır):
- Le kâlû innemâ sukkiret ebsârunâ bel nahnu kavmun meshûrûn(meshûrûne).
- لَقَالُوٓا۟ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَٰرُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
- (14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.
Hicr 16 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve le kad cealnâ fis semâi burûcen ve zeyyennâhâ lin nâzırîn(nâzırîne).
- وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِى ٱلسَّمَآءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّٰهَا لِلنَّٰظِرِينَ
- Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.
Hicr 17 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve hafıznâhâ min kulli şeytânin recîm(recîmin).
- وَحَفِظْنَٰهَا مِن كُلِّ شَيْطَٰنٍ رَّجِيمٍ
- Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.
Hicr 18 (Mealleri Karşılaştır):
- İllâ menisterakas sem’a fe etbeahu şihâbun mubîn(mubînun).
- إِلَّا مَنِ ٱسْتَرَقَ ٱلسَّمْعَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌ مُّبِينٌ
- Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.
Hicr 19 (Mealleri Karşılaştır):
- Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli şey’in mevzûn(mevzûnin).
- وَٱلْأَرْضَ مَدَدْنَٰهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ وَأَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَىْءٍ مَّوْزُونٍ
- Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
Hicr 20 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve cealnâ lekum fîhâ meâyişe ve men lestum lehu bi râzıkîn(râzıkîne).
- وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَٰيِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُۥ بِرَٰزِقِينَ
- Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
Hicr 21 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve in min şey’in illâ indenâ hazâinuhu ve mâ nunezziluhû illâ bi kaderin ma’lûm(ma’lûmin).
- وَإِن مِّن شَىْءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَآئِنُهُۥ وَمَا نُنَزِّلُهُۥٓ إِلَّا بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
- Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
Hicr 22 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve erselner riyâha levâkıha fe enzelnâ mines semâi mâen fe eskaynâkumûh(eskaynâkumûhu), ve mâ entum lehu bi hâzinîn(hâzinîne).
- وَأَرْسَلْنَا ٱلرِّيَٰحَ لَوَٰقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً فَأَسْقَيْنَٰكُمُوهُ وَمَآ أَنتُمْ لَهُۥ بِخَٰزِنِينَ
- Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
Hicr 23 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn(vârisûne).
- وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْىِۦ وَنُمِيتُ وَنَحْنُ ٱلْوَٰرِثُونَ
- Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz
Hicr 24 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve le kad alimnel mustakdimîne minkum ve le kad alimnel muste’hırîn(muste’hırîne).
- وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَـْٔخِرِينَ
- Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.
Hicr 25 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve inne rabbeke huve yahşuruhum, innehu hakîmun alîm(alîmun).
- وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُۥ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
- Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
Hicr 26 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
- وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
- Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
Hicr 27 (Mealleri Karşılaştır):
- Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris semûm(semûmi).
- وَٱلْجَآنَّ خَلَقْنَٰهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ ٱلسَّمُومِ
- Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.
Hicr 28 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
- وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّى خَٰلِقٌۢ بَشَرًا مِّن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
- (28-29) Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.
Hicr 29 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
- فَإِذَا سَوَّيْتُهُۥ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِى فَقَعُوا۟ لَهُۥ سَٰجِدِينَ
- (28-29) Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.
Hicr 30 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).
- فَسَجَدَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
- Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.
Hicr 31 (Mealleri Karşılaştır):
- İllâ iblîs(iblîse), ebâ en yekûne meas sâcidîn(sâcidîne).
- إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰٓ أَن يَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ
- Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.
Hicr 32 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle yâ iblîsu mâ leke ellâ tekûne meas sâcidîn(sâcidîne).
- قَالَ يَٰٓإِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ
- Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi.
Hicr 33 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
- قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُۥ مِن صَلْصَٰلٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
- İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”
Hicr 34 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle fahruc minhâ fe inneke recîm(recîmun).
- قَالَ فَٱخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
- (34-35) Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi.
Hicr 35 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve inne aleykel lâ’nete ilâ yevmid dîn(dîni).
- وَإِنَّ عَلَيْكَ ٱللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلدِّينِ
- (34-35) Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi.
Hicr 36 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle rabbi fe enzırnî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
- قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِىٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
- İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi.
Hicr 37 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle fe inneke minel munzarîn(munzarîne).
- قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ ٱلْمُنظَرِينَ
- (37-38) Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
Hicr 38 (Mealleri Karşılaştır):
- İlâ yevmil vaktil ma’lûm(ma’lûmi).
- إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْوَقْتِ ٱلْمَعْلُومِ
- (37-38) Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
Hicr 39 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
- قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِى لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
- (39-40) İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.
Hicr 40 (Mealleri Karşılaştır):
- İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
- إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ ٱلْمُخْلَصِينَ
- (39-40) İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.
Hicr 41 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
- قَالَ هَٰذَا صِرَٰطٌ عَلَىَّ مُسْتَقِيمٌ
- (41-42) Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.
Hicr 42 (Mealleri Karşılaştır):
- İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ menittebeake minel gâvîn(gâvîne).
- إِنَّ عِبَادِى لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَٰنٌ إِلَّا مَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْغَاوِينَ
- (41-42) Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.
Hicr 43 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve inne cehenneme le mev’ıduhum ecmaîn(ecmeîne).
- وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ
- Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.
Hicr 44 (Mealleri Karşılaştır):
- Lehâ seb’atu ebvâb(ebvâbin), likulli bâbin minhum cuz’un maksûm(maksûmun).
- لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَٰبٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ
- Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
Hicr 45 (Mealleri Karşılaştır):
- İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).
- إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ
- Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.
Hicr 46 (Mealleri Karşılaştır):
- Udhulûhâ bi selâmin âminîn(âminîne).
- ٱدْخُلُوهَا بِسَلَٰمٍ ءَامِنِينَ
- Onlara, “Girin oraya esenlikle, güven içinde” denilir.
Hicr 47 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve neza’nâ mâ fî sudûrihim min gıllin ıhvânen alâ sururin mutekâbilîn(mutekâbilîne).
- وَنَزَعْنَا مَا فِى صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَٰنًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَٰبِلِينَ
- Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.
Hicr 48 (Mealleri Karşılaştır):
- Lâ yemessuhum fîhâ nasabun ve mâ hum minhâ bi muhrecîn(muhrecîne).
- لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
- Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
Hicr 49 (Mealleri Karşılaştır):
- Nebbî’ ibâdî ennî enel gafûrur rahîm(rahîmu).
- ۞ نَبِّئْ عِبَادِىٓ أَنِّىٓ أَنَا ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
- (49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
Hicr 50 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve enne azâbî huvel azâbul elîm(elîmu).
- وَأَنَّ عَذَابِى هُوَ ٱلْعَذَابُ ٱلْأَلِيمُ
- (49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
Hicr 51 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve nebbi’hum an dayfi ibrâhîm(ibrâhîme).
- وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْرَٰهِيمَ
- Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.
Hicr 52 (Mealleri Karşılaştır):
- İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmâ(selâmen), kâle innâ minkum vecilûn(vecilûne).
- إِذْ دَخَلُوا۟ عَلَيْهِ فَقَالُوا۟ سَلَٰمًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ
- Hani misafirler İbrahim’in yanına girmiş ve “Selâm” demişlerdi. O da, “Gerçekten biz sizden korkuyoruz” demişti.
Hicr 53 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâlû lâ tevcel innâ nubeşşiruke bi gulâmin alîm(alîmin).
- قَالُوا۟ لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٍ
- Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.
Hicr 54 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle e beşşertumûnî alâ en messeniyel kiberu fe bime tubeşşirûn(tubeşşirûne).
- قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِى عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِىَ ٱلْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
- İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi.
Hicr 55 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâlû beşşernâke bil hakkı fe lâ tekun minel kânıtîn(kânıtîne).
- قَالُوا۟ بَشَّرْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلْقَٰنِطِينَ
- “Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.
Hicr 56 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle ve men yaknetu min rahmeti rabbihî illad dâllûn(dâllûne).
- قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ
- Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”
Hicr 57 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle fe mâ hatbukum eyyuhel murselûn(murselûne).
- قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا ٱلْمُرْسَلُونَ
- İbrahim, “Ey Elçiler! Göreviniz nedir?” dedi.
Hicr 58 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîn(mucrimîne).
- قَالُوٓا۟ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
- Şöyle dediler: “Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.
Hicr 59 (Mealleri Karşılaştır):
- İllâ âle lût(lûtın), innâ le muneccûhum ecma’în(ecma’îne).
- إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ
- (59-60) Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
Hicr 60 (Mealleri Karşılaştır):
- İllemre’etehu kaddernâ innehâ le minel gâbirîn(gâbirîne).
- إِلَّا ٱمْرَأَتَهُۥ قَدَّرْنَآ ۙ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلْغَٰبِرِينَ
- (59-60) Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
Hicr 61 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe lemmâ câe âle lûtınil murselûn(murselûne).
- فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلُونَ
- (61-62) Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince, Lût onlara, “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi.
Hicr 62 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle innekum kavmun munkerûn(munkerûne).
- قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
- (61-62) Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince, Lût onlara, “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi.
Hicr 63 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâlû bel ci’nâke bi mâ kânû fîhi yemterûn(yemterûne).
- قَالُوا۟ بَلْ جِئْنَٰكَ بِمَا كَانُوا۟ فِيهِ يَمْتَرُونَ
- Dediler ki: “Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.”
Hicr 64 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve eteynâke bil hakkı ve innâ le sâdikûn(sâdikûne).
- وَأَتَيْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
- “Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.”
Hicr 65 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe esri bi ehlike bi kıt’ın minel leyli vettebı’ edbârehum ve lâ yeltefit minkum ehadun vamdû haysu tu’merûn(tu’merûne).
- فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ ٱلَّيْلِ وَٱتَّبِعْ أَدْبَٰرَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَٱمْضُوا۟ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
- “Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin.”
Hicr 66 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve kadaynâ ileyhi zâlikel emre enne dâbire hâulâi maktûun musbihîn(musbihîne).
- وَقَضَيْنَآ إِلَيْهِ ذَٰلِكَ ٱلْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰٓؤُلَآءِ مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ
- Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak.”
Hicr 67 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve câe ehlul medîneti yestebşirûn(yestebşirûne).
- وَجَآءَ أَهْلُ ٱلْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
- Şehir halkı sevinerek geldiler.
Hicr 68 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle inne hâulâi dayfî fe lâ tefdahûn(tefdahûni).
- قَالَ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ ضَيْفِى فَلَا تَفْضَحُونِ
- Lût, dedi ki: “Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin.”
Hicr 69 (Mealleri Karşılaştır):
- Vettekullâhe ve lâ tuhzûn(tuhzûni).
- وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ
- “Allah’a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın” dedi.
Hicr 70 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâlû e ve lem nenheke anil âlemîn(âlemîne).
- قَالُوٓا۟ أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ ٱلْعَٰلَمِينَ
- Onlar, “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.
Hicr 71 (Mealleri Karşılaştır):
- Kâle hâulâi benâtî in kuntum fâilîn(fâilîne).
- قَالَ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِىٓ إِن كُنتُمْ فَٰعِلِينَ
- Lût: “İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)” dedi.
Hicr 72 (Mealleri Karşılaştır):
- Le amruke innehum le fî sekretihim ya’mehûn(ya’mehûne).
- لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِى سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
- (Melekler, Lût’a:) “Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)” dediler.
Hicr 73 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe ehazethumus sayhatu muşrikîn(muşrikîne).
- فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ
- Derken güneşin doğuşu sırasında, o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.
Hicr 74 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emternâ aleyhim hıcâreten min siccîl(siccîlin).
- فَجَعَلْنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ
- Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
Hicr 75 (Mealleri Karşılaştır):
- İnne fî zâlike le âyâtin lil mutevessimîn (mutevessimîne).
- إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ
- Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.
Hicr 76 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve innehâ le bi sebîlin mukîm(mukîmîn).
- وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقِيمٍ
- O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.
Hicr 77 (Mealleri Karşılaştır):
- İnne fî zâlike le âyeten lil mu’minîn(mu’minîne).
- إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ
- Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.
Hicr 78 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve in kâne ashâbul eyketi le zâlimîn (zâlimîne).
- وَإِن كَانَ أَصْحَٰبُ ٱلْأَيْكَةِ لَظَٰلِمِينَ
- “Eyke” halkı da şüphesiz zalim idiler.
Hicr 79 (Mealleri Karşılaştır):
- Fentekamnâ minhum, ve innehumâ le bi imâmin mubîn(mubînin).
- فَٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ
- Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu’ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.
Hicr 80 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve le kad kezzebe ashâbul hıcril murselîn(murselîne).
- وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَٰبُ ٱلْحِجْرِ ٱلْمُرْسَلِينَ
- Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
Hicr 81 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve âteynâhum âyâtinâ fe kânû anhâ mu’rıdîn(mu’rıdîne).
- وَءَاتَيْنَٰهُمْ ءَايَٰتِنَا فَكَانُوا۟ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
- Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.
Hicr 82 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve kânû yanhıtûne minel cibâli buyûten âminîn(âminîne).
- وَكَانُوا۟ يَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا ءَامِنِينَ
- Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.
Hicr 83 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe ehazethumus sayhatu musbıhîn(musbıhîne).
- فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
- Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.
Hicr 84 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
- فَمَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ
- Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.
Hicr 85 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakk(hakkı), ve innes sâate le âtiyetun fasfehıs safhal cemîl(cemîle).
- وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ ۗ وَإِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَءَاتِيَةٌ ۖ فَٱصْفَحِ ٱلصَّفْحَ ٱلْجَمِيلَ
- Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.
Hicr 86 (Mealleri Karşılaştır):
- İnne rabbeke huvel hallâkul alîm(alîmu).
- إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ
- Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.
Hicr 87 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve le kad âteynâke seb’an minel mesânî vel kur’ânel azîm(azîme).
- وَلَقَدْ ءَاتَيْنَٰكَ سَبْعًا مِّنَ ٱلْمَثَانِى وَٱلْقُرْءَانَ ٱلْعَظِيمَ
- Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur’an’ı verdik.
Hicr 88 (Mealleri Karşılaştır):
- Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil mu’minîn(mu’minîne).
- لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِۦٓ أَزْوَٰجًا مِّنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
- Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir.
Hicr 89 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve kul innî enen nezîrul mubîn(mubînu).
- وَقُلْ إِنِّىٓ أَنَا ٱلنَّذِيرُ ٱلْمُبِينُ
- De ki: “Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım.”
Hicr 90 (Mealleri Karşılaştır):
- Ke mâ enzelnâ alel muktesimîn(muktesimîne).
- كَمَآ أَنزَلْنَا عَلَى ٱلْمُقْتَسِمِينَ
- Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.
Hicr 91 (Mealleri Karşılaştır):
- Ellezîne cealûl kur’âne ıdîn(ıdîne).
- ٱلَّذِينَ جَعَلُوا۟ ٱلْقُرْءَانَ عِضِينَ
- Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir.
Hicr 92 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe ve rabbike le nes’elennehum ecmaîn(ecmaîne).
- فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
- (92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
Hicr 93 (Mealleri Karşılaştır):
- Ammâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
- عَمَّا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
- (92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
Hicr 94 (Mealleri Karşılaştır):
- Fasda’ bi mâ tu’meru ve a’rıd anil muşrikîn(muşrikîne).
- فَٱصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ ٱلْمُشْرِكِينَ
- Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.
Hicr 95 (Mealleri Karşılaştır):
- İnnâ kefeynâkel mustehziîn(mustehziîne).
- إِنَّا كَفَيْنَٰكَ ٱلْمُسْتَهْزِءِينَ
- (95-96) Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.
Hicr 96 (Mealleri Karşılaştır):
- Ellezîne yec’alûne meallâhi ilâhen âhar(âhare), fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
- ٱلَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
- (95-96) Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.
Hicr 97 (Mealleri Karşılaştır):
- Ve le kad na’lemu enneke yadîku sadruke bi mâ yekûlûn(yekûlûne).
- وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ
- Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.
Hicr 98 (Mealleri Karşılaştır):
- Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mines sâcidîn(sâcidîne).
- فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ ٱلسَّٰجِدِينَ
- O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.
Hicr 99 (Mealleri Karşılaştır):
- Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn(yakînu).
- وَٱعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ ٱلْيَقِينُ
- Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.