Âli İmrân Suresi Türkçe Meali

  • Âli İmrân  1: Elif, Lam, Mim.
  • Âli İmrân  2: Allah, O´ndan başka hiç bir İlah yoktur. Hayy ve Kayyum´dur.
  • Âli İmrân  3: Sana kitabı hak ile ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Ve Tevart´ı ve İncil´i indirdi.
  • Âli İmrân  4: Daha önce. İnsanlara yol gösterici olarak. Furkan´ı da indirdi. Muhakkak ki Allah´ın ayetlerini inkar edenler için, gerçekten şiddetli azab vardır. Allah, Aziz´dir, intikam sahibidir.
  • Âli İmrân  5: Şüphesiz ki; gökte ve yerde hiç bir şey Allah´a gizli kalmaz.
  • Âli İmrân  6: Sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O´dur. O´ndan başka hiç bir ilah yoktur. O, Aziz´dir, Hakim´dir.
  • Âli İmrân  7: Sana kitabı indiren O´dur. O´nun bazı ayetleri muhkemdir ki bunlar; kitabın anasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar; fitne çıkarmak ve te´vile yeltenmek için müteşabih olanlara uyarlar. Halbuki onun gerçek te´vilini, ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: Biz ona inandık, hepsi Rabbımızın katındadır, derler. Ancak akıl sahibleri düşünebilirler.
  • Âli İmrân  8: Ey Rabbımız; bizi, hidayetine erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme. Katında bize rehmet lutfet. Şüphesiz en çok lütfeden Sen´sin Sen.
  • Âli İmrân  9: Ey Rabbımız; muhakkak ki geleceğinden şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak Sen´sin. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez.
  • Âli İmrân  10: Doğrusu küfredenlerin; malları ve çocukları Allah´a karşı onlara bir şey sağlamaz. Ve onlar ateşin yakıtıdırlar.
  • Âli İmrân  11: Tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin yaptığı gibi. Onlar ayetlerimizi yalanladılar da Allah günahlarından dolayı onları yakalayıverdi. Allah azabı çok şiddetli olandır.
  • Âli İmrân  12: Küfredenlere: Siz, mutlaka yenileceksiniz. Ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz, orası ne kötü döşektir, de.
  • Âli İmrân  13: Karşılaşan iki topluluğun durumlarında sizin için ibret vardır. Biri, Allah yolunda döğüşüyordu. Diğeri ise, kafirdi. Onlar, öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı. Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Görebilenler için bunda ibret vardır.
  • Âli İmrân  14: Kadınlarından oğullarından, kantar kantar altın ve gümüşten, nişanlı atlardan, develerden ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük; insanlar için süslenip hoş göründü. Bunlar dünya hayatının geçimidir. Oysa gidilecek yerin güzel olanı Allah katındadır.
  • Âli İmrân  15: De ki: Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takvaya erenler için, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada devamlı kalacaklardır. Tertemiz eşler ve Allah´ın rızası vardır. Ve Allah kullarını hakkıyla görendir.
  • Âli İmrân  16: Onlar ki: Ey Rabbımız; biz gerçekten iman ettik, artık günahlarımızı bize bağışla ve o ateş azabından bizleri koru diyenler,
  • Âli İmrân  17: Sabredenler, doğru olanlar, gönülden ibadet edenler, infak edenler ve seherlerde Allah´tan mağfiret dileyenlerdir.
  • Âli İmrân  18: Allah, şehadet etti ki: Gerçekten O´ndan başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahibleri de adaleti ayakta tutarak buna şehadet ettiler; O´ndan başka ilah yoktur. O, Aziz´dir, Hakim´dir.
  • Âli İmrân  19: Gerçekte Allah katında din, İslam´dır. Ancak kitab verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ayrılığa düştüler. Kim, Allah´ın ayetlerini inkar ederse; şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir.
  • Âli İmrân  20: Seninle tartışmaya girişirlerse: Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah´a teslim ettim, de. Kendilerine kitab verilenler ve ümmilere: Siz de İslam oldunuz mu? de. Eğer İslam olurlarsa; doğru yola girmişlerdir. Şayet yüz çevirirlerse; sana, yalnız tebliğ etmek düşer. Ve Allah, kullarını görendir.
  • Âli İmrân  21: Allah´ın ayetlerini inkar edenlere ve haksız yere peygamberleri öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere, işte onlara; elem verici bir azabı müjdele.
  • Âli İmrân  22: İşte bunlar, o kimselerdir ki; dünya ve ahirette amelleri boşa gitmiştir. Ve onların hiç yardımcıları yoktur.
  • Âli İmrân  23: Kendilerine Kitab´tan bir pay verilmiş olanları görmedin mi ki; aralarında hüküm vermen için Allah´ın kitabına çağırılıyorlar da, sonra onlardan bir zümre arkasını çeviriyor. Onlar, temelli yüz çevirenlerdendir.
  • Âli İmrân  24: Bu, onların: Sayılı günlerden başka bize, asla ateş dokunmayacak, demeleri yüzündendir. Ve uydurageldikleri şeyler, dinlerinde kendilerini aldatmıştır.
  • Âli İmrân  25: Ya geleceğinden şüphe olmayan bri günde onları topladığımız ve kendilerine zulmedilmeden herkesin kazandığının tastamam ödendiği zaman halleri ne olacak?
  • Âli İmrân  26: De ki: Ey mülkün sahibi olan Allah´ım; Sen mülkü dilediğine verirsin. Sen, mülkü dilediğinin elinden alırsın. Sen, dilediğini aziz edersin. Sen, dilediğini zelil edersin. Hayır, yalnız Senin elindedir. Sen hiç şüphe yok ki her şeye Kadirsin.
  • Âli İmrân  27: Geceyi gündüze geçirir, gündüz geceye geçirirsin. Ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğin kimseye hesabsız rızık verirsin.
  • Âli İmrân  28: Mü´minler, Mü´minleri bırakıp da kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa; Allah ile dostluğu kalmaz. Ancak onlardan sakınmanız müstesnadır. Allah, size kendisinden korkmanızı emrediyor. Dönüş Allah´adır.
  • Âli İmrân  29: De ki: İçinizde olanı gizleseniz de, açıklasanız da Allah bilir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsini O, bilir. Allah, herşeye Kadir´dir.
  • Âli İmrân  30: O gün ki; herkes ne hayır işledi ise karşısında onu hazırlanmış bulacak. Kötülükten de ne yapmışsa; kendisiyle onun arasında uzun bir mesafe olmasını ister. Allah bizzat korkutuyor. Ve Allah kullarına Rauf´dur.
  • Âli İmrân  31: De ki: Allah´ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur´dur, Rahim´dir.
  • Âli İmrân  32: Allah´a ve peygamberlere itaat edin, de. Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah, kafirleri sevmez.
  • Âli İmrân  33: Şüphe yok ki Allah, Ademi, Nuh´u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu seçti. Alemlere üstün kıldı.
  • Âli İmrân  34: Onlar, birbirlerinden türemiş bir soydur. Allah, Semi´dir, Alim´dir.
  • Âli İmrân  35: Hani, İmran´ın karısı: Rabbım karnımdakini hür olarak Sana adadım, benden kabul buyur. Doğrusu Sensin Sen, Semi, Alim, demişti.
  • Âli İmrân  36: Fakat onu doğurunca-Allah onu ve doğurduğunu daha iyi bilici iken-Rabbım ben onu kız olarak doğurdum. Erkek, kız gibi değildir. Gerçekten ben adını Meryem koydum. Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan sana sığındırırım, demişti.
  • Âli İmrân  37: Bunun üzerine Rabbı onu güzel bir kabul ile karşıladı. Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya´nın himayesine verdi. Zekeriyya mihraba her girişinde onun yanında bir yiyecek bulurdu. Ey Meryem, bu sana nereden? derdi. O da: Allah tarafından, derdi. Şüphe yok ki Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.
  • Âli İmrân  38: Orada Zekeriyya Rabbına dua etti: Rabbım; bana katından temiz bir şey bahşet. Muhakkak Sen duayı işitensin.
  • Âli İmrân  39: O, mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendiler: Allah sana, kendisinden bir kelimeyi tasdik edici bir efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya´yı müjdeler.
  • Âli İmrân  40: Ve dedi ki: Rabbım; ben artık iyice kocamış, karım da kısırken nasıl oğlum olabilir? Öyle, Allah dilediğini yapar, dedi.
  • Âli İmrân  41: Rabbım, bana bir alamet ver, dedi. Alametin, işaretten başka şekillerle insanlarla konuşmamandır. Bununla beraber Rabbını çok an ve akşam sabah tesbih et.
  • Âli İmrân  42: Hani melekler: Ey Meryem, şüphesiz Allah seni seçip temizledi. Dünyaların kadınlarından seni üstün tuttu, demişlerdi.
  • Âli İmrân  43: Ey Meryem, huşu ile Rabbının divanına dur. Secdeye kapan. Rüku edenlerle birlikte rüku et.
  • Âli İmrân  44: Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Meryem´e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Çekişirlerken de orada bulunmadın.
  • Âli İmrân  45: Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem; Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdeliyor. Adı; Meryem oğlu İsa, Mesih´tir. Dünyada da, ahirette de, şanı yücedir. Allah´a yakın kılınanlardandır.
  • Âli İmrân  46: Beşiğinde de, yetişkinlik halinde de insanlarla konuşacaktır ve salihlerdendir.
  • Âli İmrân  47: Meryem dedi ki: Rabbım; bana bir beşer dokunmamışken, benim nasıl çocuğum olabilir? Melekler de: Allah, dilediğini öylece yaratır ve bir şeyin olmasını dilerse, ona; ol, der de oluverir, dediler.
  • Âli İmrân  48: O´na kitabı, hikmeti, Tevrat´ı ve İncil´i öğretecek.
  • Âli İmrân  49: O´nu İsrailoğullarına peygamber olarak gönderecek ve onlara şöyle diyecektir: Ben, size Rabbınızdan bir ayet getirdim. Ben, size çamurdan kuş gibi bir şey yapıp ona üfleyeceğim de Allah´ın izniyle, hemen kuş olacak. Anadan doğma körleri ve alacalıları iyi edeceğim. Allah´ın izniyle ölüleri dirilteceğim. Yediklerinizi ve evlerinizde sakladıklarınızı da size haber vereceğim. Eğer iman edenlerden iseniz; elbette bunda sizin için ayet vardır.
  • Âli İmrân  50: Benden önce gelen Tevrat´ı tasdik etmek ve size haram kılınanların bir kısmını helal kılmak üzere Rabbınızdan size bir ayet getirdim. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
  • Âli İmrân  51: Şüphe yok ki Allah; benim de Rabbım, sizin de Rabbınızdır. Öyleyse O´na kulluk edin, dosdoğru yol işte budur.
  • Âli İmrân  52: İsa, onların inkarlarını sezince; Allah uğrunda yardımcılarım kimlerdir? dedi. Havariler: Biziz Allah´ın yardımcıları, Allah´a iman ettik. Sen de şahid ol ki biz, muhakkak müslümanlarız, dediler.
  • Âli İmrân  53: Ey Rabbımız; indirdiğine iman ettik. Ve peygamberlerin ardınca gittik. Bizi şahid olanlarla beraber yaz.
  • Âli İmrân  54: Hile yaptılar, Allah da onları cezalandırdı. Ve Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.
  • Âli İmrân  55: Hani Allah demişti ki: Ey İsa; seni öldürecek olan Benim. Seni kendime yükseltip kaldıracak, sen, kafirlerin içinden tertemiz çıkaracak ve sana tabi olanları, kıyamet gününe kadar küfredenlerden üstün tutacak da Benim Sonra dönüşünüz yalnız Banadır. Ayrılığa düştüğünüz konularda aranızda Ben hükmedeceğim.
  • Âli İmrân  56: Küfredenleri de dünya ve ahirette şiddetli azaba uğratacağım. Onların hiçbir yardımcıları yoktur.
  • Âli İmrân  57: İman edip salih amel işleyenlere gelince; onların mükafaatları ödenecektir. Ve Allah, zalimleri sevmez.
  • Âli İmrân  58: İşte bunları; sana, ayetlerden bir hikmet dolu Kur´an´ dan okuyoruz.
  • Âli İmrân  59: Gerçekten Allah katında İsa´nın durumu, Adem´in durumu gibidir. Allah o´nu topraktan yarattı. Sonra o´na; ol dedi, o da oluverdi.
  • Âli İmrân  60: Hak, Rabbındandır. Öyleyse şüphecilerden olma.
  • Âli İmrân  61: Sana ilim geldikten sonra; kim seninle tartışırsa de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım. Sonra la´netleşelim. Allah´ın lanetinin yalancıların üstüne olmasını dileyelim.
  • Âli İmrân  62: Doğrusu işte budur, o kıssanın hak ifadesi: Allah´dan başka ilah yoktur. Şüphesiz ki Allah, Aziz´dir, Hakim´dir.
  • Âli İmrân  63: Şayet yüz çevirirlerse; şüphesiz ki Allah, bozguncuları bilir.
  • Âli İmrân  64: De ki: Ey Ehl-i Kitab; hepiniz, sizinle bizim aramızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah´dan başkasına kulluk etmeyelim. O´na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah´ı bırakıp da kimimiz, kimimizi Rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse; o vakit şahid olun ki biz, müslümanız, deyin.
  • Âli İmrân  65: Ey Ehl-i Kitab; İbrahim hakkında niçin münakaşa ediyorsunuz? Tevrat da, İncil de şüphesiz ondan sonra indirilmiştir. Aklınız ermiyor mu?
  • Âli İmrân  66: Siz, hadi bilginiz olan şey üzerine münakaşa eden kimselersiniz. Ya bilginiz olmayan şey üzerine niçin münakaşa ediyorsunuz? Halbuki Allah bilir, siz bilmezsiniz.
  • Âli İmrân  67: İbrahim; ne Yahudi, ne de Hristiyan idi. Fakat o, Allah´ı bir tanıyan, gerçek bir müslüman idi. Ve müşriklerden değildi.
  • Âli İmrân  68: Doğrusu İbrahim´e en yakın olanlar; o´na uyanlar, peygamber ve iman edenler. Ve o, müşriklerden de değildi. Ve Allah mü´minlerin velisidir.
  • Âli İmrân  69: Ehl-i Kitab´tan bir taife; sizi şaşırtmak istediler. Halbuki onlar; kendilerinden başkasını şaşırtmazlar da farkına varmazlar.
  • Âli İmrân  70: Ey Ehl-i Kitab; görüp dururken niçin Allah´ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?
  • Âli İmrân  71: Ey Ehl-i Kitab; Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?
  • Âli İmrân  72: Ehl-i Kitab´tan bir güruh şöyle dedi: Varın o mü´minlere indirilenlere güpegündüz iman edin. Sonunda da dönüp küfredin. Belki onlar da dönerler.
  • Âli İmrân  73: Kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın. De ki: Doğru yol, Allah´ın yoludur. Derler ki: Size verilen bir benzerinin de birine verildiğini veya Rabbınızın katında size delil gösterecekleri bir şeyi açıklamayın. De ki: Doğrusu lütuf Allah´ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah Vasi´dir, Alim´dir.
  • Âli İmrân  74: Dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah, en büyük lütuf sahibidir.
  • Âli İmrân  75: Ehl-i Kitab´dan öylesi vardır ki; kantarla emanet bıraksan; onu sana öder. Öylesi de vardır ki; bir tek altın emanet etsen; tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez. Bu, onların: Ümmiler hakkında bize karşı sorumluluk yoktur, demelerindendir. Onlar, bile bile Allah´a karşı yalan söylemektedirler.
  • Âli İmrân  76: Hayır, kim ahdini yerine getirir ve sakınırsa; şüphe yok ki Allah, sakınanları sever.
  • Âli İmrân  77: Allah´ın ahdini ve kendi yeminlerini az bir paraya değişenlerin, ahirette hiç bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz. Ve onlar için elim bir azab vardır.
  • Âli İmrân  78: Onlardan bir güruh vardır ki; kitabda olmadığı halde kitabdan zannedesiniz diye, dillerini eğip, bükerler. Allah katında olmadığı halde; Allah katındandır, derler. Allah adına, bile bile yalan söylerler.
  • Âli İmrân  79: Hiç bir insana yakışmaz ki; Allah, kendisine kitabı, hükmü ve peygamberliği versinde sonra o, insanlara: Allah´ı bırakıp bana kullar olun, desin. Fakat: Kitabı okuyup öğrettiğinize göre Rabb´a kul olun, demek yaraşır.
  • Âli İmrân  80: Size melekleri ve peygamberleri Rabb olarak benimsemenizi de emretmez. Müslüman olduktan sonra size küfretmeyi mi emredecek?
  • Âli İmrân  81: Hani Allah, Peygamberlerden söz almış: And olsun ki; size, kitabı, hikmeti verdim. Yanınızda olanı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde mutlaka o´na inanacak ve yardım edeceksiniz. İkrar edip de ahdi kabul ettiniz mi? demişti. Onlar da: İkrar ettik, demişlerdi. Allah: Şahid olsun, Ben de sizinle beraber şahidlerdenim, demişti.
  • Âli İmrân  82: Artık kim, bundan sonra dönerse işte onlar, fasıklardır.
  • Âli İmrân  83: Yoksa Allah´ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa; ister istemez O´na teslim olmuştur. Ve O´na döndürüleceklerdir.
  • Âli İmrân  84: De ki: Allah´a iman ettik. Ve bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya´kub ve oğullarına indirilenlere, Musa´ya, İsa´ya ve peygamberlere; Rabbları tarafından verilenlere de iman ettik. Onların hiç birisi arasında fark gözetmeyiz. Ve biz, O´na teslim olanlarız.
  • Âli İmrân  85: Kim, İslam´dan başka bir din ararsa; ondan asla aknul olunmaz. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
  • Âli İmrân  86: İman ettikten, peygamberlerin hak olduğunu gördükten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra küfre sapan bir kavmi, Allah nasıl hidayete eriştirir? Ve Allah, zalimler güruhunu hidayete iletmez.
  • Âli İmrân  87: İşte bunların cezası: Allah´ın, meleklerin ve bütün insanların la´neti onların üzerinedir.
  • Âli İmrân  88: Ebediyyen onun içindedirler. Onlardan azab hafifletilmez ve onlara rahmet nazarıyla bakılmaz.
  • Âli İmrân  89: Ancak bunun ardından tevbe edip islah edenler müstesnadır. Doğrusu Allah, Gafur´dur, Rahim´dir.
  • Âli İmrân  90: İman ettikten sonra küfredip de, küfürleri artanların tevbeleri kabul edilmez. İşte onlar sapıkların kendileridir.
  • Âli İmrân  91: Doğrusu küfredip de, kafir olarak ölenler, yeryüzü dolusu altını fidye verecek olsalar yine de hiç birinden kabul edilmez. Onlar için elim bir azab vardır. Ve onların hiç yardımcıları da yoktur.
  • Âli İmrân  92: Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, asla bir´e erişemezsiniz. Ve her ne infak ederseniz; şüphesiz Allah, onu bilir.
  • Âli İmrân  93: Tevrat inmeden evvel İsrail´in, kendi nefsine haram kıldığından başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. Eğer sadıklardan iseniz; haydi Tevrat´ı getirip okuyun, de.
  • Âli İmrân  94: Bundan sonra artık kim Allah´a karşı yalan isnad ederse; işte onlar zalimlerin kendileridir.
  • Âli İmrân  95: De ki: Allah doğru buyurmuştur. O halde Hanif olarak İbrahim´in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.
  • Âli İmrân  96: Muhakkak ki insanlar için konulmuş ilk ev; çok mübarek olarak kurulan ve alemler için hidayet olan Mekke´deki dir.
  • Âli İmrân  97: Orada apaçık alametlerle, İbrahim´in makamı vardır. Kim, oraya girerse emin olur. Ona yol bulabilen herkesin, Ka´be´yi haccetmesi insanlar üzerinde Allah´ın bir hakkıdır. Kim inkar ederse; bilsin ki doğrusu Allah, alemlerden müstağni´dir.
  • Âli İmrân  98: De ki: Ey Ehl-i Kitab; Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah´ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?
  • Âli İmrân  99: De ki: Ey Ehl-i Kitab, siz gerçeği gördüğünüz halde Allah´ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek, iman edenleri niçin ondan çeviriyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
  • Âli İmrân  100: Ey iman edenler; eğer kendilerine kitab verilenlerden herhangi bir zümreye uyarsanız, imanınızdan sonra sizi çevirirler de kafir yaparlar.
  • Âli İmrân  101: Allah´ın ayetleri size okunur, aranızda peygamberi bulunurken nasıl küfredersiniz? Kim, Allah´a sımsıkı sarılırsa; muhakkak doğru yola iletilmiştir.
  • Âli İmrân  102: Ey iman edenler; Allah´tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Ve her halde müslüman olarak can verin.
  • Âli İmrân  103: Topluca Allah´ın ipine sarılın, ayrılmayın. Ve Allah´ın üzerindeki nimetini hatırlayın. Hani, siz; düşman idiniz de O, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da, O´nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz; bir ateş uçurumunun tam kenarında iken, sizi oradan doğru yola eresiniz diye kurtardı. Alah ayetlerini size işte böylece açıklar.
  • Âli İmrân  104: İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.
  • Âli İmrân  105: Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ihtilafa düşenler gibi olmayın. İşte onlara büyük bir azab vardır.
  • Âli İmrân  106: O gün; nice yüzler ağarır, nice yüzler kararır. O zaman yüzleri kara olanlara: İmanınızdan sonra küfür mü ettiniz? İşte o küfrünüzün cezası olarak tadın azabı, denir.
  • Âli İmrân  107: Ama yüzleri ağaranlar, Allah´ın rahmeti içindedirler. Onlar orada temelli kalacaklardır.
  • Âli İmrân  108: Bunlar; Allah´ın ayetleridir. Onları sana hak olarak okuyoruz. Allah, alemlere zulmetmek istemez.
  • Âli İmrân  109: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah´ındır. Bütün işler Allah´a döndürülür.
  • Âli İmrân  110: Siz; insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkorsunuz. Ve Allah´a inanırsınız. Ehl-i Kitab´da inanmış olsaydı; kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla beraber, çoğu fasıklardır.
  • Âli İmrân  111: İncitmekten başka size herhangi bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar bile geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.
  • Âli İmrân  112: Nerede bulunurlarsa bulunsunlar; üzerlerine zillet vurulmuştur. Allah´ın ve mü´minlerin ahdine sığınmış olanlar müstesna. Allah´ın hışmına uğradılar. Üzelerine de miskinlik vuruldu. Bu, Allah´ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendir. Bu, onların isyan etmeleri ve taşkınlık yapmalarındandır.
  • Âli İmrân  113: Hepsi bir değildir. Onlardan secdeye vararak geceleri Allah´ın ayetlerini okuyup duran bir topluluk vardır.
  • Âli İmrân  114: Onlar; Allah´a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Hayırlara koşuşurlar, işte onlar salihlerdendir.
  • Âli İmrân  115: Ne hayır yaparlarsa; ondan mahrum bırakılacak değildirler. Ve Allah, takva sahiblerini bilir.
  • Âli İmrân  116: Küfredenlerin malları ve çocukları Allah´a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar cehennem yaranıdırlar, orada ebediyyen kalacaklardır.
  • Âli İmrân  117: Bu dünya hayatında onların sarfettikleri şeylerin durumu; kendilerine zulmeden bir kavmin ekinlerine isabet ederek mahveden kavurucu bir rüzgarın durumuna benzer. Allah onlara zulmetmedi, ama onlar; kendilerine zulmediyorlardı.
  • Âli İmrân  118: Ey iman edenler; sizden başkalarını dost edinmeyin. Onlar; sizi, şaşırtmaktan geri kalmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür. Düşünürseniz size ayetlerimizi açıkladık.
  • Âli İmrân  119: İşte siz; öyle kimselersiniz ki; onlar sizi sevmezken, siz onları seversiniz. Ve kitabın bütününe inanırsınız. Onlar ise ancak sizinle karşılaştıkları zaman; İman ettik, derler. Yalnız başlarına kaldıkları vakit de, size karşı öfkeden parmaklarını ısırırlar. De ki: Öfkenizden ölün. Gerçekten Allah, göğüslerin özünü bilir.
  • Âli İmrân  120: Sizlere bir iyilik dokunursa; bu onları, üzer. Ama başınıza bir felaket gelirse; buna sevinirler. Sabreder ve sakınırsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz ki, Allah, onların yaptıklarını kuşatmıştır.
  • Âli İmrân  121: Hani sen; mü´minleri savaş için duracakları yere yerleştirmek üzere erkenden ayrılmıştın. Allah, Semi´dir, Alim´dir.
  • Âli İmrân  122: O zaman sizden iki takım bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki onların dostu Allah idi. Mü´minler yalnız Allah´a güvenip, dayansınlar.
  • Âli İmrân  123: Andolsun ki siz, düşkün bir durumda iken Bedir´de Allah size kat´i bir zafer vermişti. Allah´tan korkun ki şükretmiş olasınız.
  • Âli İmrân  124: Hani sen; mü´minlere: İndirilmiş üçbin melekle Rabbınızın size yardım etmesi yetmez mi? diyordun.
  • Âli İmrân  125: Evet. Sabreder, sakınırsanız ve onlar da üzerinize gelirlerse; Rabbınız, size nişanlı beşbin melekle yardım edecektir.
  • Âli İmrân  126: Bu yardımı Allah; size, sırf bir müjde olsun ve kalbleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yoksa zafer, ancak Aziz ve Hakim olan Allah´tandır.
  • Âli İmrân  127: Küfredenlerin bir kısmını kessin veya perişan etsin de ümitsiz olarak geri dönüp gitsinler diye.
  • Âli İmrân  128: Senin elinde emirden bir şey yok. Allah, ya onların tevbesini kabul eder, yahut da zalim oldukları için azablandırır.
  • Âli İmrân  129: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah´ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Ve Allah, Gafur´dur, Rahim´dir.
  • Âli İmrân  130: Ey iman edenler; kat kat faiz yemeyin. Allah´tan korkunki felah bulasınız.
  • Âli İmrân  131: Kafirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.
  • Âli İmrân  132: Allah´a ve Peygamber´e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.
  • Âli İmrân  133: Rabbınızın mağfiretine ve genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete koşun. O, takva sahibleri için hazırlanmıştır.
  • Âli İmrân  134: Onlar ki; bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah, ihsan edenleri sever.
  • Âli İmrân  135: Onlar ki; fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah´ı anarlar. Hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları, Allah´tan başka kim bağışlar? Hem onlar yaptıklarında bile bile ısrar da etmezler.
  • Âli İmrân  136: İşte onların mükafatı: Rabblarından bir mağfiret ve altından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada temelli kalacaklardır. Ne de güzeldir mükafatı iş yapanların.
  • Âli İmrân  137: Sizden önce neler gelip geçti. Onun için gezin de yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün.
  • Âli İmrân  138: Bu; insanlar için bir açıklama, müttakiler için de bir hidayet, bir öğüttür.
  • Âli İmrân  139: Gevşemeyin, üzülmeyin, gerçekten inanmışsanız, mutlaka siz üstünsünüz.
  • Âli İmrân  140: Eğer size bir yara dokunduysa; şüphesiz o kavme de o kadar yara dokunmuştur. Hem o günleri Biz, insanlar arasında döndürür dururuz. Bu; Allah´ın iman edenleri belirtmesi ve içinizden şahidler edinmesi içindir. Allah, zalimleri sevmez.
  • Âli İmrân  141: Bu; Allah´ın iman edenleri seçmesi, kafirleri mahvetmesi içindir.
  • Âli İmrân  142: Yoksa; Allah, içinizden cihad edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennet´e girivereceğinizi mi sandınız?
  • Âli İmrân  143: Gerçekten siz, ölümle karşılaşmadan önce onu arzulamıştınız. İşte onu gördüğünüz halde bakıp duruyorsunuz.
  • Âli İmrân  144: Muhammed; sadece bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o, ölür veya öldürülürse; geriye mi döneceksiniz? Kim geriye dönerse; Allah´a hiç bir zarar vermez. Allah, şükredenlerin mükafatını verecektir.
  • Âli İmrân  145: Allah´ın izni olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış bir yazıdır. Kim dünya nimetini isterse kendisine ondan veririz, kim de ahiret nimetini dilerse buna da ondan veririz. Ve şükredenleri mükafatlandıracağız.
  • Âli İmrân  146: Nice peygamberler, beraberinde Rabba kul olanlardan bir çoğu bulunduğu halde savaştılar ve Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı yılmadılar, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.
  • Âli İmrân  147: Sadece: Ey Rabbımız, günahlarımızı ve işimizdeki israfımızı bize bağışla, sebatımızı artır; kafirler güruhuna karşı bize yardım et, diyorlardı.
  • Âli İmrân  148: Bu yüzden Allah, onlara dünya nimetini de, ahiret nimetini de fazlasıyla verdi. Ve Allah ihsan edenleri sever.
  • Âli İmrân  149: Ey iman edenler; küfredenlere uyarsanız ökçelerinizin üstünden sizi geri çevirirler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz.
  • Âli İmrân  150: Halbuki Mevlanız Allah´tır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.
  • Âli İmrân  151: Hakkında hiçbir delil indirilmediği şeyi Allah´a eş tuttuklarından dolayı küfredenlerin kalblerine korku salacağız. Onların varacağı yer, ateştir. Ne kötüdür o zalimlerin varacağı yer.
  • Âli İmrân  152: Gerçekten Allah´ın size olan vaadi doğru çıktı; O´nun izni ile kafirleri kırıp biçiyordunuz ki içinizden, dünyayı isteyenler ve ahireti isteyenler bulunduğundan sevdiğiniz zaferi size gösterdikten sonra; baş kaldırdığınız, verilen emir hakkında çekiştiğiniz ve yıldığınız zaman, imtihan etmek için Allah sizi mağlubiyete uğrattı. Bununla beraber sizi bağışladı. Allah mü´minlere lütufkardır.
  • Âli İmrân  153: Hani siz; kimseye bakmadan kaçıyordunuz. Peygamber de arkanızdan çağırıp duruyordu. Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye Allah, sizi kederden kedere uğrattı. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
  • Âli İmrân  154: Sonra o üzüntünün ardından, üzerinize öyle bir emniyet ve öyle bir uyku indirdi ki; içinizden bir kısmını bürüyordu, bir kısmı da canları sevdasına düşmüştü. Allah´a karşı cahiliyet zannı gibi haksız bir zan besliyorlar. Bu işten bize ne? diyorlardı. De ki: Bütün iş Allah´ındır. İçlerinde sana açmadıkları birşey gizliyorlar. Bu, bize ait birşey olsaydı burada öldürülmezdik, diyorlar. De ki: Evlerinizde olsaydınız üzerlerine ölüm yazılmış olanlar yine mutlaka devrilecekleri yerlere çıkıp gideceklerdi. Bu; göğüslerinizin içindekini yoklamak, kalblerinizdekini temizlemek içindir. Allah, göğüslerdekini bilendir.
  • Âli İmrân  155: İki topluluğun karşılaştığı gün; içinizden geri dönenleri, yaptıklarının bir kısmından ötürü şeytan yoldan çıkarmak istemiştir. Bununla beraber Allah onları bağışladı. Gerçekten Allah, Gafur´dur, Halim´dir.
  • Âli İmrân  156: Ey iman edenler; siz; küfredip de yeryüzünde dolaşan veya gazada bulunan kardeşleri hakkında: Onlar yanınızda olsalardı ölmezler veya öldürülmezlerdi, diyenler gibi olmayın. Allah; bunu, onların kalblerinde bir hasret olarak koydu. Halbuki öldüren de dirilten de Allah´tır. Ve Allah, yaptığınız şeyleri görendir.
  • Âli İmrân  157: Andolsun ki, Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz; Allah´ın bağışlaması ve rahmeti onların toplayacağı şeylerden çok daha hayırlıdır.
  • Âli İmrân  158: Andolsun ki, ölseniz de, öldürülseniz de; Allah katında toplanacaksınız.
  • Âli İmrân  159: Allah´ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın şüphesiz çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla ve yargılanmalarını dile. İşler hakkında onlarla müşavere et. Bir kerre de azmettin mi artık Allah´a tevekkül et. Muhakkak Allah, tevekkül edenleri sever.
  • Âli İmrân  160: Allah size yardım ederse, artık sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa da ondan başka size yardım edecek kimdir. Mü´minler sadece Allah´a tevekkül etsinler.
  • Âli İmrân  161: Bir peygamber için emanete hıyanet, olur şey değildir. Kim böyle hainlik ederse; kıyamet günü hainlik ettiği şey ile gelir. Sonra herkese kazandığı ödenir. Ve onlara zulmedilmez.
  • Âli İmrân  162: Allah´ın rızasına uyan kimse; hiç Allah´ın hışmına uğrayan gibi olur mu? Onun varacağı yer, cehennemdir. O, ne kötü dönüş yeridir.
  • Âli İmrân  163: Onlar, Allah katında derece derecedir. Allah yaptıklarını görendir.
  • Âli İmrân  164: And olsun ki: Allah, mü´minlere büyük bir lutufda bulunmuştur. Zira onlara Allah´ın ayetlerini okuyan, teskiye eden, kitab ve hikmeti öğreten kendi içlerinden bir peygamber göndermiştir. Halbuki onlar, daha önce apaçık bir dalalet içindeydiler.
  • Âli İmrân  165: Onları iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz uğrayınca; bu nereden? dediniz. De ki: O, kendinizdendir. Doğrusu Allah herşeye kadirdir.
  • Âli İmrân  166: İki ordu karşılaştığı gün size gelen musibet, Allah´ın emriyleydi. Bu; mü´minleri belirtmek içindi.
  • Âli İmrân  167: Bir de münafıklık edenleri açığa vurmak içindi. Kendilerine: Gelin Allah yolunda savaşın veya savunun, dendiği zaman: şayet savaşmayı bilseydik peşinizden gelirdik, dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalblerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Onların gizlediği şeyi Allah çok iyi bilir.
  • Âli İmrân  168: Kendileri oturarak kardeşleri için: Bize uysalardı öldürülmezlerdi, diyenlere, de ki: Şayet sadıklardan iseniz, kendi nefislerinizden ölümü geri çevirin.
  • Âli İmrân  169: Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın, bilakis onlar diridirler, Rabbları katında rızıklandırılırlar.
  • Âli İmrân  170: Allah´ın keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinerek arkalarından henüz kendilerine katılmayanlara; kendilerine korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini, müjdelemek isterler.
  • Âli İmrân  171: Onlar Allah´tan gelen bir nimet ve kerem ile ve Allah´ın mü´minlerin mükafatını zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler.
  • Âli İmrân  172: Kendileri yara aldıktan sonra yine Allah´ın ve peygamberin davetine koşanlar, ihsan edenler ve sakınanlar için pek büyük mükafat vardır.
  • Âli İmrân  173: Onlar ki: Bir takım kimseler kendilerine; düşmanlarınız sizin için kuvvetlerini topladılar onlardan korkun dedikleri zaman, bu haber onların imanını artırır da, Allah bize kafidir. O ne güzel vekildir, derler.
  • Âli İmrân  174: Sonra da kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan Allah´tan bir nimet ve bollukla geri döndüler. Allah´ın rızasına uydular. Ve Allah, çok büyük lutuf sahibidir.
  • Âli İmrân  175: O şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Mü´min iseniz onlardan korkmayın, Benden korkun.
  • Âli İmrân  176: Küfre koşanlar, seni üzmesin. Şüphesiz onlar, Allah´a zarar veremezler. Allah, onlara ahirette hiç bir nasib vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azab vardır.
  • Âli İmrân  177: İman karşılığı küfrü satın alanlar; Allah´a hiç bir şey ile zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azab vardır.
  • Âli İmrân  178: Küfredenler, kendilerine mühlet verişimizi; sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara sırf günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azab vardır.
  • Âli İmrân  179: Allah; mü´minleri oldukları halde bırakacak değildir. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır. Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer. Bunun için siz, Allah´a ve peygamberlerine inanın. İnanır ve sakınırsanız; size çok büyük bir mükafat vardır.
  • Âli İmrân  180: Allah´ın fazl-ı kereminden verdiği şeylerde cimrilik edenler; bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu, onlar için şerlidir. Cimrilik ettikleri şey; kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah´ındır. Ve Allah, işlediğiniz şeylerden haberdardır.
  • Âli İmrân  181: Gerçekten, Allah, fakirdir, bizler zenginiz, diyenlerin lafını; Allah işitmiştir. Dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürdüklerini yazacağız. Ve: Tadın o yangın azabını, diyeceğiz.
  • Âli İmrân  182: Bu, yaptığınızın karşılığıdır. Allah kullarına asla zulmedici değildir.
  • Âli İmrân  183: Doğrusu, ateşin yiyeyceği bir kurban getirmedikçe; hiçbir peygambere inanmamamız için Allah, bize and verdi, diyenlere; benden önce nice peygamberler size apaçık delillerle ve dediğiniz şeylerle geldi. Doğru söylüyorsanız niçin onları öldürdünüz? de.
  • Âli İmrân  184: Seni yalanladılarsa senden önce açık mucizeler, sahifeler ve nurlu kitabı getirenler de yalanlanmıştı.
  • Âli İmrân  185: Her nefis, ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir. O vakit, kim ateşten uzaklaştırılır, cennete sokulursa; artık o, kurtulmuştur. Zaten dünya hayatı, aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir.
  • Âli İmrân  186: And olsun ki; mallarınız ve nefisleriniz konusunda deneneceksiniz. Sizden önce kendilerine kitab verilenlerden ve Allah´a şirk koşanlardan birçok incitici şeyler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bu, azme değer işlerdendir.
  • Âli İmrân  187: Hani Allah, kendilerine kitab verilenlerden; onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz, diye söz almıştı. Onlar ise bunu arkalarına attılar ve az bir değere değiştiler. Satın aldıkları şey ne kötüdür.
  • Âli İmrân  188: Ettikleri ile sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenlerin azabtan kurtarılacaklarını sanma. Onlar için pek acıklı bir azab vardır.
  • Âli İmrân  189: Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Allah, her şeye Kadir´dir.
  • Âli İmrân  190: Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde; akıl sahibleri için elbette ayetler vardır.
  • Âli İmrân  191: Onlar ki; ayakta, oturarak ve yanları üstü yatarken Allah´ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Rabbımız; Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pak ve münezzehsin. Bizi, o ateş azabından koru.
  • Âli İmrân  192: Rabbımız; Sen, kimi ateşe sokarsan; şüphesiz onu perişan edersin. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.
  • Âli İmrân  193: Rabbımız; doğrusu biz: Rabbınıza inanın, diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve imana geldik. Ey Rabbımız; günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört, canımızı da iyilerle birlikte al.
  • Âli İmrân  194: Rabbımız; bize peygamberlerinin va´d ettiklerini ver ve kıyamet günü rezil etme bizi. Sen, sözünden asla dönmezsin.
  • Âli İmrân  195: Nihayet Rabbları, onlara icabet etti: Birbirinizden meydana gelen sizlerden; gerek erkek olsun gerek dişi olsun, çalışanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda işkenceye, hakarete, ziyana uğrayanların, muharebe edenlerin ve öldürülenlerin suçlarını elbette örteceğim, Allah katından mükafat olmak üzere; onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Sevabın en güzeli, Allah katındadır.
  • Âli İmrân  196: Küfredenlerin diyar diyar dönüp dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
  • Âli İmrân  197: Az bir geçim. Sonra varacakları yer cehennemdir. O ne kötü yataktır.
  • Âli İmrân  198: Fakat Rabblarından korkanlar için; altlarından ırmaklar akan cennetler var. Orada temelli kalacaklar. Allah tarafından ağırlanacaklar. Allah katında olanlar kendileri için daha hayırlıdır.
  • Âli İmrân  199: Ehl-i Kitab´tan öyleleri vardır ki; Allah´a, size indirlen ve kendilerine indirilmiş olana, Allah´a huşu´ duyarak inanırlar. Allah´ın ayetlerini az bir pahaya değişmezler. İşte onların ecirleri Rabbları katındadır. Allah, şüphesiz hesabı çabuk görendir.
  • Âli İmrân  200: Ey iman edenler; sabredin, sebat gösterin, düşmana karşı durun ve Allah´tan sakının ki, felah bulasınız.
  • Sistemli Evden Eve Taşımacılık

    Vaktin Çağrısı

    Wholesale B2B Marketplaces

    Ramazan Bayramı